Mahkemesi : Alanya İş MahkemesiTarihi : 24/04/2014Numarası : 2012/394-2014/272 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1- Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı, davalıya ait işyerinde 01.09.2008 tarihinden 22.10.2012 tarihine kadar çalıştığını, haksız ve bildirimsiz olarak işten çıkarıldığını ileri sürerek bazı işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir. Davalı, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, iş ilişkisinin davalı işverence haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasında davacının aldığı ücret konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda 32'nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8'inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37'nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8'inci ve 37'nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir. Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda davacı davalı işyerinde garson olarak en son 1.700,00 TL ücret ile çalıştığını iddia ederken, davalı asgari ücret aldığını savunmuştur. Yargılama aşamasında Sanayi ve Ticaret Odasına müzekkere yazılarak davacının alabileceği ücret miktarı sorulmuş, oda yazı cevabında asgari ücret olabileceği bildirilmiştir. Bunun dışında herhangi bir ücret araştırması yapılmamıştır. Yukarıda izah edilen ilke kararında belirtildiği üzere esnaf odası, işçi işveren kuruluşları, sendikalar vs kuruluşlardan emsal ücret araştırması yapılarak ücretin doğru bir şekilde tespiti gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir. 3-Dosyada mevcut ibraname gereğince davacıya ödenen ihbar ve kıdem tazminatı hükme esas alınan bilirkişi raporunda kıdem ve ihbar tazminatı hesabından mahsup edilmiş ise de, mahsup edilen bu miktarlar dışında davacıya ait Yapıkredi Bankası'ndan gönderilen hesap özetinin incelenmesinde 23/10/2012 tarihinde 8.143,69 TL ihbar tazminatı ve 14.523,77 TL kıdem tazminatı ödemesi görülmektedir. Mahkemece ve bilirkişi raporunda, bu ödemelerle ilgili olarak herhangi bir değerlendirme yapılmamış olduğu anlaşılmakla, ibranameler ve banka aracılığı ile yapılan ödemelerin tamamı değerlendirilmek sureti ile davacının kıdem ve ihbar tazminatı alacağı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir. 4-Davacı işçinin hafta tatili ve fazla çalışma ücretlerinin hesabı yönünden taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununun 46. maddesinde işçinin, tatil gününden önce aynı Kanunun 63. maddesine göre belirlenmiş olan iş günlerinde çalışmış olması şartıyla yedi günlük zaman dilimi içinde 24 saat dinlenme hakkının bulunduğu açıklanmıştır. İşçinin hafta tatili gününde çalışma karşılığı olmaksızın bir günlük ücrete hak kazanacağı da 46. maddenin 2. fıkrasında ifade edilmiştir. Buna göre, çalışılmayan hafta tatili günü için bir iş karşılığı olmaksızın işçinin ücreti tam olarak ödenir. 4857 sayılı Kanunda hafta tatilinde çalışan işçinin ücretinin nasıl hesaplanacağı düzenlenmemiş ise de, hafta tatilinde yapılan çalışmanın fazla çalışma sayılacağı ve buna göre ücretin yüzde elli zamlı ödenmesi gerektiği görüşü Dairemizce benimsenmiştir. Buna göre hafta tatilinde çalışılmışsa, çalışma karşılığı olmaksızın ödenmesi gereken bir yevmiye yanında çalışmanın karşılığı da bir buçuk yevmiye olarak ödenmelidir. Öte yandan, 4857 sayılı Kanunun 41. maddesine göre haftalık 45 saati aşan çalışmalar fazla çalışma sayılır. Fazla çalışma saat ücreti, normal çalışma saat ücretinin yüzde elli fazlasıyla ödenir. İşçiye fazla çalışma yaptığı saatler için normal çalışma ücreti ödenmişse, bu halde sadece kalan yüzde elli zamlı kısmı ödenir. Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, hafta tatilindeki çalışmaların hem hafta tatili ücreti alacağı, hem de fazla çalışma ücreti alacağı olarak hesaplanması doğru olmamıştır. Bu durumda, aynı çalışmanın mükerrer şekilde davalı işveren aleyhine hüküm altına alınması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 24/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.