Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 21376 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 13103 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : Mersin 1. İş MahkemesiTarihi : 06/05/2014Numarası : 2010/1034-2014/222 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: Davacı vekili, davacının davalı T..A.Ş. Konya İl Müdürlüğünde sözleşmeli memur olarak çalıştığını, 406 Sayılı Kanunun Ek 29 ve 4046 sayılı Kanunun 22.maddelerine dayanılarak davalı kurum ile ilişkisinin kesilerek yine sözleşmeli memur olarak atandığını, davalı şirketin davacıyı çalıştırırken 10.10.2007 tarihinden başlayarak göreve başladığı 09.01.2008 tarihine kadar olan ve yasal düzenlemelerle verilen ek ödemeleri vermediğini, ayrıca düzenlediği ve yeni kuruma bildirdiği maaş nakil ilmühaberinde de bu hakkını göstermediğini, bu sebeple ek ödemelerin yeni kurumda da dikkate alınmadığını, 08/05/2006 tarih ve 2006/T-17 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararı ile Kamu İktisadi Teşebbüslerinde çalışan tüm personelin söz konusu haklardan yararlandırılmasına karar verildiği, buna rağmen ödemelerin müvekkile yapılmamasının ve maaş nakil ilmühaberinde gösterilmemesinin hukuka açıkça aykırılık teşkil ettiğini belirterek; davalı şirketin düzenlediği maaş nakil ilmühaberinin belirtilen haklarını kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesine, 10.10.2007 tarihinden nakledildiği tarihe kadar ödenmemiş ek ücret farkının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, şirketlerinin özelleştirilmesi sonucu memur olarak Tarsus Kaymakamlığına ataması yapılan davacının maaş nakil ilmühaberinin 4046/22'ye uygun olarak düzenlendiği, anılan taleplerin muhatabının kendileri olamayacağı, davacının 4046/22. maddesi çerçevesinde 10.10.2007 tarihinde DPB'na bildirilip, 09.01.2008'de başka kamu kurum ve kuruluşlarına atanmasının yapıldığı, anılan tarihte DPB'na bildirim yapılmasının şirketlerine yasanın tanıdığı bir yetki ve zorunluluk olduğu, 5473 sayılı Kanuna dayalı olarak yapılan ve genel ücret zammı kapsamı niteliğinde olmayan ek ödemenin şirkette çalıştığı dönemle ilgili olarak dava açan personele geriye yönelik (zam farkı) fark ödeme yapılmasının söz konusu olmayacağı, M.. B.. görüşlerinin de aynı bunu teyit ettiği, tesis edilen işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davacının 5473 Yasa ile değişik 375 sayılı KHK gereği 01/01/2006 tarihinden itibaren ek ödeme almaya hak kazanan personel statüsünde bulunduğunun ve maaş nakil formunda ek ödeme dahil Devlet Personel Başkanlığı'na bildirilmesi gereken aylık net ücretinin 1.368,98 TL olduğunun tespitine ve davanın kısmen kabulü ile alacağın tahsiline karar verilmiştir. Uyuşmazlık 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek II. cetvelinde yer alan ve özelleştirme sonucu hissesi devredilen davalı kurumda TİP 2 sözleşmesi ile nakle tabi olarak çalışan davacının davalının özelleştirmeden önce tabi olduğu ve özelleştirme ile bazı hükümleri değişen 406 sayılı Kanunun Ek. 29. maddesi kapsamındaki düzenleme ve sözleşmedeki hüküm nedeni ile 375 sayılı KHK.’un Ek 3. maddesi ve 399 sayılı KHK.’un Ek II. cetvelinde yer alan kurumlarda çalışan sözleşmeli personele yapılan artışlardan yararlanıp yararlanmayacağı, nakledilirken bu artışların yer aldığı ücreti gösteren nakil maaş ilmühaberinin buna göre düzenlenmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Somut uyuşmazlıkta normatif dayanaklar 406 sayılı Kanunun Ek. 29. maddesi, 375 sayılı KHK.’un Ek 3. maddesi, 399 sayılı KHK.’un Ek. II cetveli ve bu Kanun Hükmünde Kararnamelere dayanılarak çıkarılan 2006/1, sayılı Tebliğ yanında taraflar arasındaki sözleşme hükümleridir. Gerek yasal düzenleme ve gerekse sözleşmedeki hükümler dikkate alındığında, davalı kurumda özelleştirme öncesi kapsam dışı olarak çalışan ve 399 sayılı KHK hükümlerine tabi olarak ücreti belirlenen davacının özelleştirme sonrası çalıştıktan sonra nakledildiği tarihe kadar kamuda aynı statüde çalışanlar için getirilen özlük haklarından yararlandırılarak, nakil edildiklerinde haklarının korunması amaçlanmıştır. Kısaca davacı kapsam dışı olarak kamuda çalışmış gibi sayılmaktadır. Danıştay İdari Dava Daireleri’nin 07.04.2011 gün ve 2011/55-205 sayılı kararına göre “yasal düzenleme ile Türk Telekom A.Ş.'nin özelleştirilmesi sonucunda, işlevsel görevlerde bulunan ve ikamesi kısa sürede imkansız personelin isteklerine bağlı olarak makul bir süre kamu görevlerinden aylıksız izinli sayılarak özel hukuk tüzel kişisinde çalışmalarına olanak sağlandığı, söz konusu personelin, aylıksız izinli olarak geçen sürede kamu personeli statülerinin devam ettiği, imtiyaz sözleşmesi ile bir kamu hizmetini yürütmek hakkını elde eden davalı şirkete, devir sonrasında yetişmiş personel yetersizliği nedeniyle doğabilecek aksaklıkların önüne geçilebilmesi için, 406 sayılı Yasa hükümleri ile tanınan ayrıcalıkların sonucu olarak da, bünyesinde belli süre ile çalışmaya devam eden söz konusu personelin kamu kurumlarına naklen atanmasının sağlanması amacıyla kimi görevler yüklendiği, 406 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davalı şirket tarafından, hak sahibi personelinin Devlet Personel Başkanlığı'na bildirmesi, bildirim ile beraber personelin nakledileceği kamu kurumunda yararlanacağı parasal haklara esas olmak üzere memur maaş nakil ilmühaberi düzenlenmesi, personelin ilişiğinin kesilmesi gibi işlemler bulunduğu, bu işlemlerin İdare Hukuku alanında hukuki sonuçlar doğurduğu ve ilgili personelin nakledilecekleri kurumdaki statülerini, özlük ve parasal haklarını belirlediği, söz konusu işlemlerin kamu personeli hakkında ve İdare Hukuku alanında tesis edilmiş birer idari işlem niteliğinde oldukları, davalı şirketin, Telekomünikasyon Kurumu ile Türk Telekom arasında imzalanan “Telekomünikasyon Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin İmtiyaz Sözleşmesi” ile belli bir kamu hizmetini yürütmek görev ve yetkisi ile donatıldığı, bu görev ve yetkiler dahilinde bazı kamusal ayrıcalıkları ve yükümlülükleri bulunduğu, belirtilen statüsü ve özel yasa hükümleri gereğince bazı kamusal ayrıcalıklara ve yükümlülüklere sahip olması nedeniyle davalı şirketin, herhangi bir özel hukuk tüzel kişisinden farklı bir hukuki statü içinde bulunduğu, bu durumda, imtiyaz sözleşmesi ile bir kamu hizmetinin yürütmekle görevli ve yetkili kılınması nedeniyle, diğer özel hukuk tüzel kişilerinden farklı olarak kimi kamusal ayrıcalıklara ve yükümlülüklere tabi olan, 406 sayılı Yasa hükümleri ile, kamu kurumlarına nakil hakkı bulunan personeli ile ilgili olarak bazı kamusal görevler yüklenen davalı şirketin, belirtilen görevleri kapsamında tesis ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu ve bu işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargının görevinde bulunduğu” kabul edilmiştir. Görev kamu düzenindendir ve yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınmalıdır. Danıştay İdari Dava Dairelerinin gerekçeleri Dairemizce benimsenmiştir. Gerçekten özelleştirmeden önce statü hukuku hükümlerine tabi davacı niteliğindeki personel, özelleştirme sonrası belirli bir süreliğine davalı ile özel hukuk hükümlerine tabi olarak iş sözleşmesi kapsamında çalıştırılmakta, nakledildiğinde tekrar statü hukuku kapsamına girmektedir. Davacının iş sözleşmesi ile çalıştığı dönemde, davalı şirkete davacının ücreti konusunda “artış oranının, kamudaki memur maaş artış oranında” olacağı yönünde yükümlülük getirildiği gibi 406 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davalı şirkete, hak sahibi personeli Devlet Personel Başkanlığına bildirmesi, bildirim ile beraber personelin nakledileceği kamu kurumunda yararlanacağı parasal haklara esas olmak üzere memur maaş nakil ilmühaberi düzenlenmesi, personelin ilişiğinin kesilmesi gibi işlemler yaptırıldığı görülmektedir. Bu işlemler İdare Hukuku alanında hukuki sonuçlar doğurduğu ve ilgili personelin nakledilecekleri kurumdaki statülerini, özlük ve parasal haklarını belirlediği, dava konusu işlemlerin kamu personeli hakkında ve İdare Hukuku alanında tesis edilmiş birer idari işlem niteliğinde oldukları açıktır. İdari işlemlerle ilgili uyuşmazlığın ise adli yargı yerinde değil, idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekir. (HGK'nun 2012/9-1518 Esas sayılı kararı) aynı yöndedir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nun geçici 1.maddesinde bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı bildirilmiştir. Somut olayda dava 28.12.2010 tarihinde açılmış olup 1086 sayılı HUMK'nuna göre yargı yolu dava şartı değildir. Mahkemece davaya bakmaya adli yargı yeri değil idari yargı yeri görevli olduğundan dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 24.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.