Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 21370 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 12891 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : Konya 2. İş MahkemesiTarihi : 15/05/2014Numarası : 2013/277-2014/209 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı, davalı işyerinde güvenlik elemanı olarak çalışırken iş akdinin emeklilik nedeniyle sona erdiğini, işverenin taşeron yanında geçen 2003-2007 yılları arasındaki süre yönünden kıdem tazminatını ödemediği ve kullandırılmayan yıllık izinleri ile ödenmeyen ulusal bayram ve genel tatil alacağı bulunduğundan bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının ödetilmesini açtığı belirsiz alacak davası ile istemiştir. Davalı, davacının iş akdinin emekli olması nedeniyle sonlandırıldığını, kendisi yanında geçen süre yönünden tüm ödemelerin yapıldığını, taşeron yanında geçen süreden kendisinin sorumlu tutulamayacağını savunarak, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davacının taşeron işçisi olarak çalıştığı 10.06.2003-04.04.2007 arasındaki dönemde de davalıya ait işyerinde çalıştığı ve davalının aslı işveren olması nedeniyle tüm dönemden sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği gibi, "belirsiz alacak davası" 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda düzenlenmediği halde 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenmiş bir dava çeşididir. Kanunumuzda “belirsiz alacak davası”nı düzenleyen hüküm (m.107), İsviçre Medenî Usul Kanununa oldukça paraleldir. Belirsiz alacak davası, Alman Medenî Usul Kanununda açık olarak düzenlenmemiş olmakla birlikte, öğreti ve Alman Federal Mahkemesi tarafından yüzyılı aşkın bir zamandan beri kabul edilmektedir. HMK nun 107' nci maddesinde düzenlenen “belirsiz alacak davası”, İsviçre ve Alman hukuklarında “rakamlandırılmamış alacak davası ”veya “rakamlandırılmamış alacak talebi” ibareleri ile anılmaktadır. Belirsiz alacak davası, hukukî niteliği itibariyle bir eda davasıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için, davacının dava açacağı miktarı ya da değeri, tam ve kesin olarak gerçekten belirleyebilmesinin imkânsız olması ya da bunun kendisinden beklenememesi gerekir. Davacı açılacak davanın miktarını tam ve kesin olarak biliyorsa, yahut bunu bilebilecek durumda ise, belirsiz alacak davası açılamaz. Belirsiz alacak davasının açılmasının sonuçlarından biri de zamanaşımının kesilmesidir. (BK m.133/2).Yargıtay'ın bu güne kadar ki uygulamalarına göre zamanaşımı kesilmesi, dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlıdır ve dava edilmeyen kısım için zamanaşımı kesilmez. Ne var ki, bu kuralı HMK m.107 ile hukukumuza yeni giren belirsiz alacak davası bakımından uygulayabilmek mümkün değildir. Aksinin kabulü, belirsiz alacak davasının kanun koyucu tarafından usul kanununda düzenlenmesine rağmen (daha başlangıçtan) reddi anlamına gelir. Belirsiz alacak davasında, kısmî alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya sokulmasına izin verildiğinden, geçici talep sonucu ile açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmesi sonucu ortaya çıkar. Asgari miktar belirtilerek açılan belirsiz alacak davasında mahkemece yapılan araştırma esnasında alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına (m.141, 319) tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir. Yapılan bu artırım zamanaşımına tabi değildir. Belirsiz alacak davası açılmasıyla, davacının alacaklarına dava dilekçesiyle talep edilen oranda ve yasal düzenlemelere uygun faiz taleplerinin de kabulü gerekmektedir. Davacının bilirkişi raporuna göre talep sonucunu artırmasına dair dilekçesinde faiz talebinin bulunmaması sonuca etkili değildir. Tüm alacak yönünden, ilk dava dilekçesinde talep edilen oranlara göre faize hükmedilmesi gerekmektedir. Hangi davaların belirsiz alacak davası olacağı, bu yönde hangi kıstasa başvurulacağı yönünde çeşitli tartışmalar yapılmaktadır. Doktrinde, talep konusunun belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlara örnek olarak: hukuki anlamda imkânsızlık hali, hakimin takdir yetkisinin bulunduğu durumlar gibi gösterilmektedir. Sonuç olarak; işçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır. Öğretide kabul gören ve bizlerin de katıldığı ağırlıklı görüşe göre, davacının talep sonucunu belirleyebilmesi için gereken bilgilerin üçüncü kişi veya davalının bünyesinde olması nedeniyle davanın tarafları ve mahkeme tarafından davanın başlangıcında hesap edilemiyorsa, bu durumda belirsiz alacak davası açılabilecektir. Somut olayda, tüm bu açıklamalar dikkate alındığında dava konusu taşeron yanında geçen süre yönünden kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı istemi için de HMK m.109/2 anlamında talep konusunun miktarının, özellikle davacının taşeron yanındaki çalışmalarının davalı nezdinde geçmiş olması nedeniyle kıdeminden sayılması talebinin davalı tarafından reddedilmiş olması karşısında, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Davanın 6100 sayılı HMK'nun yürürlüğe girmesinden sonra belirsiz alacak davası olarak açıldığının dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olmasına göre ıslah edilen miktarlar yönünden de zamanaşımının dava açılması ile kesildiği, alacakların tamamının dava dilekçesinde belirtilen tarihlerden itibaren faiziyle tahsiline karar verilmesi gerektiği hususu gözetilerek ıslaha karşı yapılan zamanaşımı savunmasının dikkate alınmaması ve faiz talebinin dava dilekçesine göre belirlenmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile zamanaşımı süresinin ıslah tarihine göre belirlenerek ve ıslahla artırılan miktarlar yönünden alacağın faizsiz olarak tahsiline dair hüküm kurulması hatalı olup bozma nedenidir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde, davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davalıya yükletilmesine, 24.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.