Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu, tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü: İddia ve savunmaya, mahkemece toplanıp değerlendirilen deliller ile duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere göre dava ve temyize konu 1468 ada 42 parsel sayılı taşınmazın tespiti o günde yürürlükte bulunan 2613 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yapıldığı, itirazlar üzerine kadastro komisyonunca itirazlar hakkında karar verildiği, dava ve temyize konu taşınmaz hakkında Asliye Hukuk Mahkemesinin 1964/224 esasında kayıtlı olduğu anlaşılan davanın açıldığı, bu nedenle taşınmazın malik hanesinin çizilerek açık bir söyleyişle malik hanesinin boş bırakıldığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Somut olayda, 766 ve 2613 sayılı Yasaları yürürlükten kaldıran ve halen yürürlükte bulunan 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun geçici 4. maddesi hükmü aracılığıyla görülmekte olan bu davada, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerinin uygulanarak uyuşmazlığın çözümleneceği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, somut olayda 3402 sayılı Yasa'nın 5. maddesi hükmü aracılığıyla aynı Yasa'nın 30. maddesi hükmünün de uygulanacağı kuşkusuzdur. Öte yandan, dava dosyası içeriğine göre dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede 2981 sayılı Yasa uyarınca imar uygulamasının yapıldığı, dava konusu taşınmazın 2940 ada 42 parsel sayısı altında yönetimsel işleme tabi tutulduğu da dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Az yukarıda saptanan maddi ve hukuki olgular dikkate alındığında, yerel mahkemece yapılan araştırma, uygulama ve soruşturma hüküm vermeye yeterli değildir. Taşınmaz hakkında Asliye Hukuk Mahkemesine açıldığı saptanan davanın akıbeti araştırılmamış, anılan davanın derdest olup olmadığı belirlenmemiş, sözü edilen dava dosyası getirtilip incelenmemiş, sözü edilen davanın derdest olduğu saptandığı takdirde taşınmaz hakkında Asliye Mahkemesine açılan davanın görevsizlik kararı ile Kadastro Mahkemesine aktarılmasının zorunlu olduğu da düşünülmemiş, anılan dava sonuçlanarak hükme bağlanmış ise, hükmün kesinleşip kesinleşmediği araştırılmamıştır. Öte yandan, hükmün kesinleşmesi halinde anılan hükmün tarafları, akdi ya da irsi halefleri arasında koşulları usulün 237. maddesi hükmü uyarınca kesin hüküm oluşturacağı, taraf olmayanlar hakkında ise güçlü delil oluşturacağı, aynı taşınmaz hakkında görülen sonraki günlü uyuşmazlıkların önceki günlü kesin hükme göre çözümleneceği düşünülmemiştir. Öte yandan, az yukarıda vurgulandığı gibi dava konusu taşınmazın tespitinin 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 5. maddesi hükmü uyarınca malik hanesi açık bırakılmak suretiyle, somut olayda "çizilmek" suretiyle yapıldığı dikkate alındığında 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 11. maddesi hükmü gereğince yöntemine uygun şekilde askı ilanlarının yapılmasının zorunlu olduğu da düşünülmemiştir. Kural olarak askı ilanları yapılmadıkça kadastro hakiminin duruşma oturumunu açmaya yasal yetkisi bulunmamaktadır. Bu olgu kesin hüküm olgusunda olduğu gibi kamu düzenine ilişkin olup, istek olmasa bile yargılamanın her aşamasında mahkemece re'sen gözetilmesi zorunludur. Gerçekten, iddia ve savunmanın kıymetlendirilmesi yönünden taşınmaz başında keşif yapılmış ise de, keşifte bir yerel kişi dinlenmiş, tanık dinlenmediği gibi tespit tutanağı bilirkişileri de dinlenilmemiş, varsa karar yerinde bu yanılgıların yasal dayanakları, gerekçeleri gösterilerek açıklanıp tartışılmamıştır. Kaldı ki Asliye Mahkemesine açılan davanın kapsamı da yöntemine uygun şekilde belirlenmemiştir. Öte yandan, dava ve temyize konu taşınmazın sınırındaki komşu taşınmazların tespit tutanaklarının tümü getirtilmediği gibi getirtilen tutanakların içeriğinde vurgulanan maddi ve hukuki olgular ile tespite bir kayıt ve belge esas alınmış ise sözü edilen dayanak kayıtlarla hükme esas alınan keşifte dinlenen yerel bilirkişi sözleri de denetlenmemiştir. Böylesine yetersiz araştırma ve soruşturma ile hüküm kurulamayacağı tartışmasızdır. O halde somut olayda sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle dava konusu taşınmaz hakkında Asliye Mahkemesine açılan dava dosyası getirtilip incelenmeli, davanın derdest olup olmadığı, hükme bağlanıp bağlanmadığı belirlenmeli, hükme bağlanmış ise hükmün kesinleşip kesinleşmediği az yukarıda vurgulandığı gibi usulün 237. maddesi hükmünde öngörülen koşulların somut olayda var olup olmadığı düşünülmeli, hükme bağlanmamış ise, bir başka deyişle anılan davanın derdest olduğu saptandığı takdirde, görevsizlik kararı ile Kadastro Mahkemesine aktarılması sağlanmalı, aktarılan dava bu dava dosyasıyla zorunlu olarak fiili ve hukuki irtibat nedeniyle usulün 43 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca birleştirilmen, çekişmeli taşınmaza dıştan komşu taşınmazların tümünün tespit tutanakları ve varsa dayanakları kayıtlar, davalı iseler dava dosyaları getirtilerek tespitlerine tapu kaydı esas alınmış ise, Tapu Sicil Müdürlügü'nden, vergi kaydı esas alınmış ise Özel İdare Müdürlüğü'nden getirtilmeli, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede imar uygulaması yapılmış ise, imar uygulaması sonucunda taşınmaz hakkında yapılan yönetimsel işlemlerin dayanağı harita ve eki belgeler de yerinden dava dosyasına getirtildikten sonra yöreyi iyi bilen, elverdiğince yaşlı, yansız ve yerel uzman bilirkişi fen elemanı, tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar ile tespit tutanağı bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, tespit tutanağı bilirkişilerinden vefat edenler var ise vukuatlı ve onaylı nüfus kayıt örnekleri getirtilerek durum resmen belgelendirilmeli, bu yolla vefat eden tespit tutanağı bilirkişilerinin fiilen dinlenmesinin imkansız olduğu saptanmalı, keşifte öncelikle Asliye Mahkemesine açılan davanın dayanağını oluşturan dava dilekçesi yerel bilirkişiye okunup anlatıldıktan sonra zeminde davaya konu yapılan taşınmaz bizzat yerel bilirkişiye ve hazır taraflara birlikte göstertilmeli, geniş kapsamlı kadastro paftası, yerel bilirkişi, hazır tarafların ittifakla gösterdiği taşınmaza ablike edilmeli, bu yolla gerçekten davaya konu yapılan taşınmazın, Asliye Mahkemesine açılan davanın kapsamında kalıp kalmadığı duraksamasız belirlenmeli, daha sonra yerel bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin başlangıç günü, süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında yukarıda vurgulandığı gibi yerel bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı maddi olaylara dayalı bilgiler alınmalı, tespit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında aykırılık bulunduğu takdirde tutanak bilirkişilerinin tümü taşınmaz başında usulün 259. maddesi hükmü uyarınca ayrı ayrı dinlenilerek çelişki duraksamasız giderilmeli, bundan sonra dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede yapılan imar uygulaması sonucunda düzenlenen harita ile kadastro paftasının ölçeği, Asliye Mahkemesine açılan davanın hükme bağlanıp ve hükmün kesinleştiği saptandığı takdirde kesin hükmün dayanağı haritanın ölçekleri eşitlenerek haritalar yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi fen elemanı eliyle çakıştırılarak yerine uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal ya da yapay sınır yerlerinden varsa değişmez nitelikte sınır yeri sayılabilecek kişi taşınmazlarından da yararlanılmalı, uzman bilirkişiden keşfi izlemeye yerel bilirkişi ve tanık sözlerini denetlemeye, taşınmaz hakkında kesin hüküm oluşmuş ise kesin hükmün kapsamını duraksamasız belirlemeye elverişli ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, yanlar arasında kesin hüküm varsa yukarıda belirtildiği gibi bu olgunun kamu düzenine ilişkin istek olmasa bile yargılamanın her aşamasında mahkemece re'sen gözetilmesi gerektiği kesin hükmün olumsuz dava koşulu olduğu, kesin hükmün taraflarını, akdi ve irsi haleflerini bağlayacağı düşünülmeli, kesin hükmün tarafı olmayanlar varsa onlar hakkında anılan hükmün güçlü delil oluşturacağı, güçlü delilin aksinin ise daha güçlü delillerle kanıtlanabileceği dikkate alınmalı, dava konusu taşınmaza sınırda komşu tüm taşınmazların tespit tutanağı içeriği varsa dayanakları kayıtlarla yerel bilirkişi, tutanak bilirkişileri ve tanıkların sözleri denetlenmen, özellikle anılan taşınmazların, tespitlerine bir kayıt ve belge esas alınmış ise sözü edilen kayıt ve belgelerde nizalı parsel yönünün ne biçimde ve kimin yeri olarak sınır gösterildiği üzerinde durulmalı, her ne kadar uzman ziraatçı bilirkişi taşınmazın fiziksel yapısı hakkında dava dosyasına rapor ibraz etmiş ise de mahkemenin gözlemi keşif tutanağına yansıtamadığından, anılan raporu denetleme imkanı bulunamamış ve uzman ziraatçı bilirkişi raporunun da bu nedenle yargı denetimine açık olmadığı saptanmış olmakla, uzman ziraatçı bilirkişi ve mahkeme heyeti hazır olduğu halde taşınmaz hep birlikte gezilip görülmeli, mahkemenin gözlemi keşif tutanağına aynen yansıtılmalı, özellikle gözlemde taşınmazın fiziksel yapısı, meyil durumu, toprak yapısı incelenmeli, taşınmazın toprak yapısı komşu taşınmazların toprak yapısı ile mukayese edilmeli, bu gözlem de keşif tutanağına aynen yansıtılmalı, uzman ziraatçı bilirkişiden de mahkeme gözlemini yansıtmaya imkan verecek şekilde ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, kadastro hakiminin kadastro tespit günündeki hukuksal duruma göre yanlar arasındaki uyuşmazlığı çözümleyeceği ve infazı mümkün doğru sicil oluşturacağı gözönüne alınmalı, bölgede daha sonra yetkili idari merciler tarafından 2981 sayılı Yasa uyarınca yapılan yönetimsel işlemlerin "imar uygulamasının" Kadastro Mahkemesini ilgilendirmediği düşünülmeli, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece böylesine araştırma ve soruşturma yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davalı Hazine'nin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 13.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.