Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacılar tarafından istenilmekle, temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu, tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü: Kural olarak, öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında kararlılık kazanan görüşlere göre kadastro davaları lehine tesbit yada kadastro komisyonunca adlarına tescile karar verilen gerçek veya tüzel kişiler arasında görülür. Bir başka deyişle kadastro davaları hakları çatışanlar arasında görülür. Bu olgular eşliğinde somut olaya bakıldığında; dava dilekçesi içeriğine göre davacı tarafın dava dilekçesinde hasım göstermediği, ancak davaya konu yaptığı taşınmazların ada ve parsel sayılarını duraksamaya meydan vermeyecek biçimde gösterdiği dikkate alındığında davanın davaya konu yapıldığı anlaşılan 130 ada 1 ila 4, 15 ila 17, 132 ada 1 ila 8, 133 ada 1 ve 2, 134 ada 9 ila 14 ve 16 ila 36 parsel sayılı taşınmazlara yönelik olarak açıldığı gözönüne alındığında anılan taşınmazların tesbit maliklerine husumetin yöneltildiği kuşkusuzdur. Kadastronun amacı tesbit günündeki hukuksal duruma göre bir taşınmazın türünü, geometrik durumu ve hak sahibini yada sahiplerini belirlemekten ibarettir. Tesbit sırasında hak sahibinin yada hak sahiplerinin doğru belirlenmiş olması yada olmaması davanın dinlenmesine hukuksal bir engel teşkil etmez. Askı ilan süresi içerisinde itiraz edilmekle yada dava açılmakla varsa komisyon kararı, komisyon kararı yoksa tesbit tutanağı kendiliğinden hükümsüz kalır. Hal böyle olunca gerçeği yansıtmayan tesbitin gerçeği yansıtacak biçimde yeniden kadastro ekibince taşınmazın tesbitinin yapılması ve tutanağının düzenlenmesi kadastro tesbitlerinin tevalisini gerektirir. Bu olgu ise kadastronun amacına aykırıdır. Kaldıki bu evrede yapılan işlemler idari niteliktedir. Kuşkusuz kadastro komisyon kararları nitelikleri ve içerikleri itibariyle yargısaldır. Hal böyle olunca yerel mahkemenin gerekçesinde bir isabet bulunmadığı kuşkusuzdur. Kaldıki dosya içeriğinden ve özellikle dava dosyasına ibraz edildiği anlaşılan daire bozma kararı kapsamına göre anılan taşınmazların görülmekte olan davaya da konu oldukları ve sözü edilen taşınmazlar hakkında tesbit gününden önce genel mahkemeye dava açıldığı, açıldığı belirlenen bu davanın ise görevsizlik kararı ile Kadastro Mahkemesine aktarılmasının zorunlu olduğu, açık bir deyişle tesbitlerinin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 5. maddesi hükmü uyarınca malikhanelerinin açık bırakılarak yapılmış sayılacağı yanılgı ile malikhaneleri doldurulmuş olsa bile bu yanılgının hukuksal bir sonuç doğurmayacağı, yanılgı ile taşınmazların tutanaklarında tesbit maliki yada malikleri olarak gösterilen gerçek yada tüzel kişilerin anılan bu yanılgı nedeniyle davada zorunlu olarak taraf olmaları sonucunu doğuracağı dikkate alındığında davaların birlikte görülmesi de zorunludur. Gerçekten saptanan bu olguların ışığı altında davalardan biri hakkında verilecek hükmün diğer dava yada davaların sonucunu etkileyeceği de kuşkusuzdur. Hal böyle olunca usulün 43 ve onu izleyen maddeleri hükmünde tanımlanan biçimde davalar arasında fiili ve hukuku irtibatın varlığının kabulü gerekir. Açıklanan bu hukuksal ve maddi olguların eşliğinde somut olaya bakıldığında yerel mahkemenin oluşturduğu hükmün gerekçesinde bir isabet bulunmadığı da kuşkusuzdur. O halde az yukarıda saptanan hukuksal olgular eşliğinde dava dosyaları usulün 43 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca birleştirilmeli, bundan sonra iddia ve savunma doğrultusunda toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz davacıların temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA bozma nedenlerine göre de sair yönlerin incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde ilgilisine iadesine, 29.04.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.