Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17736 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 9305 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : Bursa 4. İş MahkemesiTarihi : 20/03/2014Numarası : 2013/368-2014/166 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1.Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine. 2. Davacı vekili, davacının 20.08.1989 tarihinde davalı işyerinde çalışmaya başladığını, çalışmasına Emlak İstimlak Daire Bşk.lığında halen devam ettiğini, 22.04.2008 tarihinden itibaren davalı işyerinde yetkili olan Hizmet-İş Sendikası’na üye olduğunu, davalı işyerinde yürürlükte bulunan TİS'ın 3.maddesinin 3.bendinde büro elemanlarının sözleşme kapsamı dışında olduğunun belirtildiğini, ancak bu hükmün işyerinde genel olarak uygulanmadığını, davalı işyerinde fiilen büro işçisi olarak çalışmasına rağmen TİS'den yararlanan çok sayıda işçi bulunduğunu, dolayısıyla davalı işverenin bu hükme dayanarak keyfi uygulamaya gittiğini ve eşit konumdaki işçilere farklı muamelelerde bulunduğunu, kendisi ile aynı durumda/statüde olan işçilerin TİS'den yararlandırdığını ancak kendisinin bu haklardan hukuksuz olarak mahrum bırakıldığını, ayrıca bu tür düzenlemelerin Anayasaya, Sendikalar Kanunu'na ve evrensel hukuk normlarına da aykırı olduğunu, özetle; TİS.'in 3/3. bendindeki büro işçilerinin kapsam dışı sayılması hükmünün işyerinde genel olarak uygulanmaması, işverenin keyfi tutumu nedeniyle aynı konumdaki bazı büro işçilerinin TİS'den faydalandırılarak eşit durumdaki işçiler arasında ayrımcılık yapılması nedeniyle bu keyfi uygulamaların hukuk düzenince korunamayacağını, bu nedenlerle de kendisinin de diğer birçok büro işçisi gibi TİS'den yararlanmasının gerektiğini, zira 15.03.2011 tarihinde yürürlüğe giren TİS.'de kapsam dışı uygulamasının kaldırıldığını, açılan emsal davalarda da iddiaları doğrultusunda kabul kararları verildiğini iddia ederek; sendikaya üye olduğu tarihten itibaren oluşan ücret zammı, birleştirilmiş sosyal yardım, sorumluluk zammı, ikramiye ve ilave tediye, yemek yardımı, giyim yardımı öğrenim yardımı, hizmet yılı primi ve hafta tatili ücreti alacaklarının faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere; maddi anlamda kesin hüküm, yargısal (kazai) kararlara tanınan yasal gerçeklik ( hakikat ) vasfıdır. Bu vasıf yargısal ( kazai ) kararların gerçeğe ( hakikata ) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar. Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek davam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıyla da kabul edilmiştir. Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur. Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir. Bu itibarla, tarafları, mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesi ile kurulan, tüm yasal yollardan geçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüyle de kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır. Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237.(6100 sayılı HMK 303) maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden ( resen ) gözönünde tutulur. Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik ( hakikat ) sayıldığından taraflarını bağlar. Kesin hüküm itirazı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 114 ve 115. maddeleri gereği davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkeme de; (Yargıtay da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay'da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez. Somut olayda davacının aynı alacaklara ilişkin aynı iddialarla açtığı 21.07.2009 tarihine kadar alacakları talep ettiği Bursa 3. İş Mahkemesi 2011/563 E. 2012/183 K. sayılı dosyada davacının büro işçisi olması nedeniyle alacak talepleri reddedilmiştir. Verilen ret kararı Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından onanmıştır. Kesinleşen ilam gereği artık davacının 21.07.2009 tarihine kadar olan dönem açısından yeni bir dava ile alacak talebinde bulunması mümkün değildir. Mahkemece kesin hüküm ile tespit edilen dönem sonrasına denk gelen dönem alacaklarının tahsiline hükmedilmesi gerekirken kesin hüküm dikkate alınmadan 21.07.2009 tarihi öncesi alacakların da kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 22.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.