Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; hüküm duruşmalı olarak davalı vekili tarafından temyiz edilmiş ise de; HUMK'nun 435.maddesi gereğince duruşma isteğinin süreden reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Davacı, davalıya ait işyerinde 16/05/2009 tarihinden 08/08/2011 tarihine kadar çalıştığını, aylık net ücretinin 1.100,00.-TL olduğunu, işe giriş bildirgesinin ise 26/12/2009 tarihinde verildiğini, iş akdinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini, 08:30-23:00 saatleri arasında çalıştığını, genel tatil, ulusal ve dini bayramlarda çalıştığını, hafta tatili ve yıllık izin kullanmadığını ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla çalışma, yıllık izin, ulusal bayram genel tatil ve hafta talili alacaklarının tahsilini istemiştir. Davalı, davacının mesai saatlerine riayet etmemesi sebebiyle uyarıldığını, bunun üzerine davacının 20 dakika içinde bir yere gidip geleceğini söyleyerek ayrıldığını, bir daha da işyerine geri gelmediğini, işveren tarafından fesih iradesinin açıklanmadığını, işe giriş tarihinin 26/12/2009 olduğunu, aldığı ücretin ise asgari ücret düzeyinde bulunduğunu, zaman zaman teşvik amacıyla işletme hesabından değil kendi cebinden yardım ve destek verdiğini, davacının mesai saatlerine riayetsizliği alışkanlık haline getirdiğini, alkol kullandığı için öğlen saatlerinde işe geldiğini, hatta alkollü olarak işyerine ait araçla yakalandığını, cezayı farkettiklerinde de ödemek zorunda kaldıklarını, davacının fazla mesai yapmadığını, hafta tatili ve genel tatillerde çalışmadığını, yıllık izinlerini kullandığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya kapsamına göre, 6100 sayılı HMK.nun yürürlüge girmesinden önce 22/09/2011 tarihinde bu davanın açıldığı, davalı vekilinin süresinden sonra verdiği cevap dilekçesi ile dinlenilmesini istediği tanıkların isim ve adreslerini 27/02/2012 tarihinde mahkemeye bildirdiği anlaşılmaktadır. 27/02/2012 tarihli duruşmada hazır bulunan davalı vekilinin tanıkların dinlenilmesi amacıyla talepte bulunduğu, davacı vekilinin yasal süre geçtikten sonra bildirilen tanıkların ve delillerin toplanmasına muvafakatlerinin olmadığını bildirdiği, Mahkemenin ise davalı tarafın delillerinin toplanması hususunun gelecek duruşmada düşünülmesine karar verdiği görülmüştür. Mahkemece 04/04/2012 tarihli duruşmada "Davalı tarafın delillerin toplanmasına ilişkin talebinin süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediği ve davacı tarafça da süresinden sonra bildirilen delillere muvafakat edilmediği anlaşıldığından reddine" şeklindeki gerekçe ile davalının tanık dinletme talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Davalı vekiline tanıklarının dinlenilmesi için masraf yatırması konusunda kesin süre verilmesi söz konusu değildir. Mahkemece, davalı vekiline tanık dinlenilebilmesi amacıyla masraf yatırması için kesin süre verilerek kesin süre içerisinde davalı tarafın izleyeceği yola göre hareket etmek gerekirken savunma hakkını kısıtlar şekilde kesin süre verilmeksizin tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi isabetsiz olup bozma nedenidir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 02.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.