Mahkemesi :Asliye Hukuk MahkemesiYARGITAY İLAMI Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı, davalı kurumda 15/01/1991 tarihinde işçi olarak işe başlayıp 1993 yılının Kasım ayının sonuna kadar işçi olarak çalıştığını, 1993 yılının Kasım ayının sonundan 16/08/2006 tarihine kadar ise davalı kurumda memur olarak çalıştığını belirterek, 1991,1992,1993 yıllarına ait yıllık ücretli izin alacağının tahsilini talep etmiştir. Davalı, davanın öncelikle yasal zamanaşımı süresinde açılmamış olduğundan davanın usulen zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, davacının çalıştığı süre zarfında ve yürürlükteki mevzuat kapsamında doğan tüm haklarının kendisine tam ve eksiksiz olarak ödendiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair karar verilmiştir. Taraflar arasında uyuşmazlık, işçinin kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretlere hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununun 59 uncu maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada, sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır. Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir. Aktin feshi halinde kullanılmayan yıllık izin sürelerine ait ücret, işçinin kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Böylece, iş sözleşmesinin feshinde kullanılmayan yıllık ücretli izin hakkı izin alacağına dönüşür. Bu nedenle zamanaşımı da iş sözleşmesinin feshinden itibaren işlemeye başlar. 4857 sayılı Kanunun 54 üncü maddesinde, yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında, işçinin aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştığı sürelerin birleştirilerek gözönüne alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu durumda, işçinin daha önce aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerinde geçen hizmetlerinin yıllık izne hak kazanma ve izin süreleri hesabı yönlerinden dikkate alınması gerekir. Kamu kurum ve kuruluşlarında geçen hizmetlerin de aynı gerekçeyle izin hesabı yönünden birleştirilmesi zorunludur. Yıllık izin, özde bir dinlenme hakkı olup, aralıklı çalışmalarda önceki dönem zamanaşımına uğramaz. Kanunda, iş sözleşmesinin feshinde ödenmesi gereken izin ücreti için kesin bir ödeme günü belirlenmiş değildir. Yasada, sözleşmenin feshi anı yıllık ücretli izin hakkının ücrete dönüşmesi, bir başka anlatımla izin ücretine hak kazanma zamanı olarak kabul edilmiştir. İş sözleşmesinin feshedildiği tarihte izin ücreti muaccel olur, ancak faiz başlangıcı bakımından işverenin ayrıca temerrüde düşürülmesi gerekir. Yıllık izin hakkı Anayasal temeli olan bir dinlenme hakkı olup, işçinin iş sözleşmesinin devamı sırasında ücrete dönüşmez ve bu haktan vazgeçilemez. İşçinin iş sözleşmesinin devamı süresinde kullanmadığı yıllık izinlere ait ücreti istemesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin iş sözleşmesinin devamı sırasında izin hakkının bulunduğunun tespitini istemesinde hukuki menfaati vardır. Yıllık izin ücreti iş sözleşmesinin feshi ile muaccel olup dönemsel bir nitelik taşımadığından zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir. (HGK 5.7.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K) Tazminat niteliğinde olmayan ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1.maddesi gereğince 5 yıllık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uygulaması yönünden 10 yıllık genel zamanaşımına tabidir. Somut olayda; mahkemece davacının 1991 yılında işçi olarak çalışmaya başladığı, 1995 yılında memur kadrosuna geçtiği, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 1995 yılında sona erdiği, bu tarihte zamanaşımının başlayacağı, 2000 yılı içerisinde bu sürenin dolacağı, davacının davasını 2010 yılında açtığı belirtilerek davanın zamanaşımından reddine karar verilmiştir. Oysa ki, davacının 1991 yılından 1993 yılında kadar işçi kadrosunda, 1993 yılından 2006 yılına kadar memur kadrosunda kesintisiz olarak çalıştığı ortadadır. Davacının davalı kurum ile olan ilişkisi 16/08/2006 tarihinde sona ermiştir. Dava, borcun muaccel olduğu tarihte yürürlükte bulunan Borçlar Kanunun 126/1. madddesi gereğince 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan 18/10/2010 tarihinde açılmıştır. Mahkemenin işin esasına girerek inceleme yapması gerekirken davanın zamanaşımından reddine karar vermiş olması hatalı olup, bozma nedenidir. 3-Davacı davasını İş Mahkemesi sıfatıyla açtığı, davalı da İş Mahkemesi sıfatıyla cevap verdiği halde karar başlığında kararın İş Mahkemesi sıfatıyla verildiğinin yazılmamış olmasıda hatalıdır. Mahkemece bu yönler gözetilmeden hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması bozma nedenidir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine 02.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.