Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davalı hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü: Kadastro sırasında 110 ada 62 parsel sayılı 37956,92 m2 yüzölçümündeki taşınmaz çalışma alanı içerisinde kayıtsız ve belgesizden zilyetlik yoluyla davacı taraf adına tespit edilen taşınmazların toplam yüzölçümünün 100 dönümü aştığından söz edilerek davalı hazine adına tespit edilmiştir. Davacı Orhan Yüce vergi kaydına bağışlamaya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, dava ve temyize konu 110 ada 62 parsel sayılı taşınmazın davacı Orhan Yüce adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece davacı tarafın tutunduğu 1937 tarih, 75, 76, 79 ve 140 tahrir sayılı vergi kayıtlarının dava ve temyize konu 110 ada 62 parsel sayılı taşınmaza ait olduğu tesbit gününde taşınmaz üzerinde adına tescile karar verilen zilyet davacı taraf yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş isede yerel mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Kural olarak davanın dayanağını oluşturan 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 14/son maddesi hükmüne göre aynı çalışma alanı içerisinde kayıtsız ve belgesizden zilyetlik yoluyla bir kişinin edinebileceği toplam taşınmaz miktarı kuru toprakta 100, sulu toprakta 40 dönümdür. Tesbit nedenleri dikkate alındığında çekişmeli taşınmaz norm fazlası açık bir anlatımla 100 dönüm fazlası olarak davalı hazine adına tesbit edilmiştir. Saptanan bu hukuksal olgu yerel mahkemenin ve taraflarında kabulündedir. Bu olgular karşısında davacı taraf vergi kayıtlarına dayanmıştır. Davacı tarafın tutunduğu 1937 tarih, 75 ve 140 tahrir sayılı vergi kayıtlarında özellikle, 75 tahrir sayılı vergi kaydında doğuda, 140 tahrir sayılı vergi kaydında ise güneyde "M……." sınır yeri olarak tarif edilmiştir. Sözü edilen "M………" sınırını yerel bilirkişi ve tanıklar 110 ada 61 parsel sayılı taşınmaz yeri olarak tarif etmişlerdir. 110 ada 61 parsel sayılı taşınmazın ise Nurettin oğlu Ziya adına tesbit edildiği anlaşılmaktadır. Çekişmeli taşınmaza doğuda komşu 58 parsel sayılı taşınmazın ise Reşit oğlu Mehmet Yüce adına tesbit edildiği de dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Sözü edilen bir başka deyişle dayanılan vergi kayıtlarının tümünde tarif edilen diğer sınır yerleri ise her yerde bulunması mümkün doğal nitelikteki sınır yerlerindendir. Hal böyle olunca dayanılan vergi kayıtlarının dava konusu taşınmazı kapsaması olanaksızdır. Kaldı ki, 1937 tarih, 75 ve 140 tahrir sayılı vergi kayıtlarında aynı nitelikte "M………" sınırı tarif edilmiş isede sözü edilen vergi kayıtlarının tahrir sayıları teselsül etmemektedir. Öte yandan davacı tarafın tutunduğu vergi kayıtlarında davacı tarafın miras bırakanı 1/3 pay sahibidir. Hal böyle olunca davacı tarafın vergi kayıtları dışında öne sürdüğü çekişmeli taşınmazın dava dışı Kemal 'den satın alındığı yolundaki iddiası da dayanaktan yoksun kalmıştır. Esasen bu olguda yöntemine uygun biçimde davacı tarafça da kanıtlanmıştır. Mahkemece bu olgular ile davanın dayanağını oluşturan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/son maddesi hükmünde öngörülen kısıtlamalar dikkate alınarak davanın reddine, dava konusu taşınmazın tesbit gibi davalı hazine adına tesciline karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davalı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 30.4.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.