Mahkemesi : Konya 3. İş MahkemesiTarihi : 12/11/2013Numarası : 2010/752-2013/391Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü:1.Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.2.Davacı vekili, davacının 10/07/2008-18/06/2010 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından bundan sonra kalfa olarak çalışacaksın ve ücretin de 500 TL düşecek çalışıyorsan çalış çalışmıyorsan haklarını ödeyelim çık denilerek feshedildiğini, iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı, fazla çalışma, yıllık izin, ulusal bayram genel tatil alacaklarının tahsilini talep etmiştir.Davalı davacı sözleşmesinin devamsızlık sebebiyle feshedildiğini, davacının asgari ücretle çalıştığını, fazla çalışma yapılmadığını, milli bayram ve dini bayramlarda çalışılmadığını, yıllık izinlerini kullandığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda davacı ücretinin aylık net 1500 TL olduğunu iddia etmiştir. Davacı tanıkları ücretini doğrulamışlardır. Davalı davacının asgari ücretle brüt 760 TL aldığını savunmuştur. Davalı tanıkları davacının ücretini bilmediklerini beyan etmişlerdir. Mahkemece davacı tanıklarına itibarla davacı ücretinin net 1500 TLolduğu kabul edilerek hüküm kurulmuştur.Davacının ücretinin miktarı taraflar arasında tartışmalı olduğundan işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.Yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırma yapılmadan eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir3. Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.Somut olayda davacı dava dilekçesinde ilk yıl 16:00-02:00 son 1 yıl ise 07:00-20:30 saatleri arasında çalıştığını iddia etmiştir. Davacı tanığı davacının saat 16:00-01:00 ile 02:00 saatleri arasında çalıştığını beyan etmiştir. Davalı davacının fazla çalışma yapmadığını savunmuş, davalı tanıkları davacının akşam 19:00-20:00 civarında işe geldiğini, gece 24:00 veya 01:00'e kadar çalıştığını beyan etmişlerdir. Bilirkişi ortalama tanık beyanlarına göre davacının 16:00-01:00 saatleri arasında günde 9 saat çalıştığını 1 saat ara ile 7 günde 56 saat çalıştığını haftalık 9 saat fazla mesai yapıldığını hesaplamış ve 10.07.2008-18.06.2010 arası çalışması üzerinden bu yönde hüküm kurulmuştur. 6100 sayılı HMK 26.maddesine göre; Hâkim, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklı olmak üzere tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Davacı ilk yıl 16:00-01:00 saatleri arasında çalıştığını sonraki dönem ise 07:00-20:30 saatleri arasında çalıştığını iddia etmiştir. Mahkemece davacının ilk yıl sonrası dönemde 07:00-20:30 saatleri arasında çalıştığı ispatlanamamasına rağmen talebin de dışına çıkarak HMK 26.maddesine aykırı şekilde 16:00-01:00 saatleri arasında çalıştığı kabul edilerek fazla çalışma alacağına hükmedilmiştir. Davacı 1 yıl sonrası 07:00-20:30 saatleri arasında çalıştığını ispatlayamadığından bu dönemin reddi yerine kabulü hatalı olup bozma nedenidir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 17.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.