Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1232 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 14551 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi : İzmir 1. İş MahkemesiTarihi : 30/01/2013Numarası : 2012/109-2013/33Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine2-Davacı, davalı işverene ait işyerinde 26/02/2009 - 31/07/2010 tarihleri arasında Bornova Showroom'da evlere ve işyerlerine tüp dağıtmak üzere servis elemanı olarak bir dönem çalıştığı ve işine davalı şirketçe son verildiğini, daha sora yeniden işe alınarak 10/06/2011 -15/03/2012 tarihleri arasında bir dönem Bornova, diğer kısmında ise Karşıyaka Çarşı Showroom'da yine servis elemanı olarak son ay brüt 1.123,00 TL ücret ile çalıştığını, davalı şirketin hiçbir geçerli veya haklı neden yokken 15/03/2012 tarihinde müvekkilinin işine bildirimsiz ve tek taraflı olarak son verdiğini, iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının ödetilmesini istemiştir. Davalı, davacının müvekkili şirket bünyesinde 26/02/2009 - 31/07/2010 ve 10/06/2011 - 15/03/2012 tarihleri arasında iki ayrı dönemde kesintili olarak çalıştığı, fesih tarihinde brüt ücreti 1.104,90 TL olup, davacıya tüm hak edişlerinin ödendiğini, 26/02/2009 - 31/07/2010 tarihleri arasındaki çalışma döneminin davacının kendi isteği ile sonlandırıldığı, herhangi bir hak ve alacağının bulunmamasına karşın 1.585,98 TL kıdem tazminatı, 878,49 TL ihbar tazminatı, 201,60 TL izin ücreti, 810,68 TL 2010/8. ayına ait 30 günlük ücretinin 30/08/2010 tarihinde kendisine ödendiğini, 10/06/2011 - 15/03/2012 tarihleri arası dönem çalışmasına ilişkin olarak da, 769,06 TL ihbar tazminatı, 461,99 TL 2012/3. ayına ait 15 günlük ücret alacağının ödendiğini, tüm hak ve alacaklarını tahsil eden davacının başkaca bir hak ve alacağının kalmadığı yönünde müvekkili şirketi ibra ettiğini, savunarak, davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece, davacının ilk dönem çalışmasına ilişkin 31.07.2010 tarihli beyan ve feragat dilekçesi ile bu tarihten sonra yapılan ödeme ve yine 30.08.2010 tarihli olarak düzenlenen imzanın davacıya aidiyeti konusunda çekişme bulunmayan ve ödeme tutarlarını içeren 30.08.2010 tarihli makbuz ve ibraname başlıklı belge içeriği gözetildiğinde davacının ilk dönem çalışmasına ilişkin işçilik alacaklarının ödendiği ve bu döneme ilişkin çalışmanın tasfiye edildiği gerekçesiyle, davacının ilk dönem çalışmasına ilişkin taleplerin reddine, ikinci dönem çalışmasına ilişkin taleplerinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz. İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlülüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dâhilinde değerlendirilmelidir: Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir .İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez. Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir. Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (YargıtayHGK.27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31K.)Somut olayda, davacının iş akdinin kıdem ve ihbar tazminatını hak edecek şekilde sona erdiği hususu tartışmasızdır.Davacının ilk dönem iş akdi 31.07.2010 tarihinde son bulmuş olup taraflar aynı tarihli ibraname düzenlemişlerdir. Düzenlenen ibraname içeriğine göre davacıya, 1.585.98 TL kıdem tazminatı, 878,49 TL ihbar tazminatı ile 810,68 TL ücret alacağı ödenmiştir. Ayrıca ibranamede, davacının bütün ücretlerini, hafta ve genel tatil ücretleri ile yıllık izin ücretlerini aldığı yazılmıştır. Davacı bu ibranameyi, kıdem ve ihbar tazminatlarını alabilmek için imzaladığını bildirmiştir. Davalı savunmasında davacının fazla çalışma olmadığına ve ulusal bayram genel tatillerde çalışılmadığına ilişkin savunması ile ibraname ile fazla çalışma ve ulusal bayram genel tatil alacaklarının ödendiğine ilişkin ibra içeriği çelişkilidir. Mahkemece bu husus dikkate alınmadan ibranameye itibar edilerek fazla mesai ve ulusal bayram gelen tatil alacaklarının reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde, davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davalıya yükletilmesine, 29/1/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.