Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12030 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2788 - Esas Yıl 2015





T.C. YARGITAY 7. Hukuk DairesiMahkemesi :İş MahkemesiDava Türü : AlacakYARGITAY İLAMI Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan tüm temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı; davalı işyerinde 01.08.2005-12.01.2012 tarihleri arasında doktor olarak çalıştığını, davalı ile aralarında imzalanan 01.08.2005 tarihli sözleşmenin 3.3. maddesine göre 750.-Euro sabit ücret ve 3.1., 3.2. ve 3/son maddelerine göre yapılacak ve kendisinin imzasını taşıyan tüm mikrobiyolojik tetkiklerden % 33 prim almak üzere anlaştığını ve çalışmaya başladığını ancak davalı şirketin 2006 Haziran ayından itibaren hakediş ödemelerini sözleşmeye aykırı olarak eksik ödediğini, 2006 Haziran ile 2012 Ocak arasında eksik ödeme yaptığını, davalı şirketin 26.11.2011 tarihli yönetim kurulu kararı ile Özel Side Anadolu Hastanesi ile birleşmeye karar verdiğini ve işine son verildiğini iddia ederek kıdem tazminatı ve hak ediş ücretleri alacağını talep etmiştir. Davalı; davacının iş akdinin 12.01.2012 tarihli istifa dilekçesi ile sona erdiğini, aynı tarihte davacının, şirketlerini ibra ettiğini, istifa ederek iş akdini fesheden davacının kıdem tazminatı talep edemeyeceğini, davacının 24.08.2011 tarihinde de istifa vererek iş akdini fesih ettiğini, bir müddet sonra tekrar çalışma talebinde bulunduğunu ve çalışmaya başladığını 2005-2007 yılları arası davacı ile imzaladıkları protokol gereğince çalıştıklarını, bu süre içinde davacının bütün alacaklarını aldığını, kamu görevinden ayrılan davacının kendileri ile olan mevcut protokolü fesih ettiğini, 01.09.2007 tarihli iş sözleşmesi gereğince davacının davalı şirkette çalışmaya başladığını, bu tarihten itibaren davacının ücrete ilişkin bütün haklarının ücret bordrosuna yansıtılarak banka kanalı ile ödendiğini beyanla davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasında davacının prim alacağının bulunup bulunmadığı, prim alacağı varsa hesaplanması yönünden uyuşmazlık bulunmaktadır 4857 sayılı İş Kanununun 32 nci maddesinin ilk fıkrasına göre, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır. Yasada ücretin eklerinin neler olduğu müstakilen düzenlenmemiş olmakla birlikte, değinilen maddenin ikinci fıkrasındaki “…banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının..” ibaresi gereğince, ücretin yanı sıra prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü ödemelerin banka hesabına yatırılması öngörüldüğünden, “prim” ve “ikramiye” ücretin eki olarak İş Kanununda ifadesini bulmuştur. Prim, işçinin mal veya hizmet üretiminde daha istekli hale gelmesi ve başarısının artması için işverence ödül niteliğinde verilen ek ödemeler şeklinde tanımlanabilir. Prim ödemesinden amaç, işçinin dava verimli bir şekilde çalışmaya özendirilmesidir. Pirimin kişiye özgü olması sebebiyle ikramiyeden farklı olarak prim ödemelerinin genel bir nitelik taşıması gerekmez. Bununla birlikte, işveren tarafından ayrımı haklı kılan geçerli nedenler olmadığı sürece pirim uygulaması yönünden de işverenin eşit davranma borcu söz konusudur. İşçinin prime hak kazanması için işyerinde pirim ödemesini gerektiren dönemin sonuna kadar çalışmış olması gerekmez. İşyerinde çalışılan süreyle sınırlı olmak üzere işçinin prim talep hakkı vardır. Prim uygulaması, bireysel ya da toplu iş sözleşmeleri ile de kararlaştırılabilir. İş sözleşmesinde kararlaştırılmamış olsa dahi, işverence tek taraflı olarak düzenli şekilde yapılan prim ödemesi “işyeri şartı” niteliğindedir. Her durumda uygulamanın tek taraflı olarak işverence ortadan kaldırılması ya da azaltılması doğru değildir. Prim uygulaması yönünden işçi aleyhine çalışma koşullarında değişiklik, 4857 sayılı Yasanın 22 nci maddesi kapsamında gerçekleştirilmelidir. Toplu iş sözleşmesi ile öngörülen pirimler yönünden değişiklik ise, işçinin bireysel feragati ile dahi geçerli değildir. Toplu iş sözleşmesini imzalamaya yetkili olan kişilerce bu yönde yapılabilecek değişiklik, ancak ileriye dönük olarak hüküm ifade eder. Primlerin gününde ödenmemesi halinde işçinin 4857 sayılı Yasanın 24/II-e maddesi uyarınca iş sözleşmesini haklı olarak feshetmesi mümkündür. Prim ödemelerinin yirmi gün ve daha fazla süreyle ödenmemiş olması halinde, işçinin aynı Yasanın 34 üncü maddesine göre iş görmekten kaçınma hakkı vardır. Primlerin ödendiğini ispat yükü işverene aittir. 4857 sayılı Kanunun 5754 sayılı Yasayla değişik 32 nci maddesine göre, belli bazı işyerleri bakımından prim ödemeleri işçi adına açılan banka hesabına yatırarak gerçekleştirilmelidir. Prim ödeme günü taraflarca açıkça kararlaştırılmamışsa Borçlar Kanunun 101 inci maddesi uyarınca temerrüt için işçinin ihtarına gerek vardır. Prim uygulaması bireysel iş sözleşmesinden veya işyeri uygulamalarından doğmaktaysa, gününde ödenmeyen pirimler için 4857 sayılı Yasanın 34 üncü maddesinde öngörülen bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiz uygulanmalıdır. 1475 sayılı Yasa döneminde doğan prim alacakları bakımından temerrüt tarihinden 4857 sayılı İş Kanununun yürürlüğe girdiği 10.6.2003 tarihine kadar yasal faize, bu tarihten sonrası için ise bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faize karar verilmelidir. Prim alacakları, Borçlar Kanununun 126 ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. Somut olayda; davacı, davalı işyerinde 01.08.2005-12.01.2012 tarihleri arasında doktor olarak çalıştığını, davalı ile aralarında imzalanan 01.08.2005 tarihli sözleşmenin 3.3. maddesine göre 750.-Euro sabit ücret ve 3.1., 3.2. ve 3/son maddelerine göre yapılacak ve kendisinin imzasını taşıyan tüm mikrobiyolojik tetkiklerden % 33 prim almak üzere anlaştığını ve çalışmaya başladığını ancak davalı şirketin 2006 Haziran ayından itibaren hakediş ödemelerini sözleşmeye aykırı olarak eksik ödediğini iddia etmiş, davalı taraf ise davacının ücrete ilişkin bütün haklarının ücret bordrosuna yansıtılarak banka kanalı ile ödendiğini savunmuştur. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda 2008 yılı Şubat, Nisan, Ekim, Kasım, Aralık, 2009 yılı Mart, Nisan, 2010 yılı Ağustos, Eylül aylarına ait hesap pusulalarının dosya içerisinde bulunmadığı, davacıya ödenen prim+maaş alacaklarının davacının prim alacağı miktarını geçtiği gerekçesi ile hesaplama yapılmamıştır. Ancak 2008 yılı Şubat, Nisan, Ekim, Kasım, Aralık, 2009 yılı Mart, Nisan, 2010 yılı Ağustos, Eylül aylarına ilişkin hesap pusulaları dosya ekindeki klasörlerde mevcuttur. Davacının ücret alacağı ve prim alacağı dosyada bulunan bu aylara ilişkin hesap pususlaları da dikkate alınarak ayrı ayrı hesaplanmalı ve eksik prim alacağı ödemesi varsa hüküm altına alınmalıdır. Yazılı şekilde hesaplama yapan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması hatalı olup bozma nedenidir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 01/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.