Mahkemesi : Bartın 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla) Tarihi : 12/06/2014Numarası : 2013/132-2014/394Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı, davalı işyerinde aşçı yardımcısı olarak çalışırken iş akdinin işveren tarafından haksız olarak sonlandırıldığından bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının ödetilmesini istemiştir. Davalı, davacının iş akdinin haklı nedenle feshedildiği, tüm haklarının ödendiğini hiçbir alacağı olmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece, davacının iş akdinin ihale süresini bitimi sebebiyle feshedildiği ve haklı feshin olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Fazla çalışma süresinin hesabı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. Fazla çalışmanın belirlenmesinde, 4857 sayılı Yasanın 68'inci maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin de dikkate alınması gerekir. Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının yaptığı fazla mesai hesaplanırken, normal mesailerinin sabah 08:00'de başladığı, akşam 16:00'da işten çıktıkları, 8 saatlik bir çalışmada en az 1 saat ara dinlenmesinin olmasının gerekmesi karşısında, davacının haftada 3 kez 2,5 saat fazla mesai yaptığı, bunun da haftada toplam çalışma süresinin 52,5 saat olduğu ve 52,5-45 = 7,5 saat fazla mesaiye tekabül ettiği tespit edilerek buna göre fazla mesai alacağı hesabı yapılmış ve bu rapor, hükme esas alınmıştır. Ancak, rapordaki hesaplama hatalıdır. Davacının haftanın 3 günü 2,5 saat mesai yaptığı durumda, normal mesainin 08.00-16.00 olması nedeniyle, saat 08.00-18.30 arası 10,5 saat çalıştığı, ara dinlenmesinin 1 saat olması nedeniyle 9,5 saat mesai yaptığı, haftada 3 gün böyle çalışması nedeniyle mesaisinin 28,5 saat; yine haftanın geri kalan 3 günü 08.00-16.00 saatleri arası 8 saat çalışıp yarım saat ara dinlenmesi ile 7,5 saat mesai yaptığı ve 3 günlük mesaisinin de 22,5 saat; ikisinin toplanması sonucunda, haftalık mesaisinin de 51 saat olduğu görülür. Bu süreden yasal çalışma süresi olan 45 saatin indirilmesiyle haftalık, fazla mesaisinin 6 saat olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında bilirkişinin, fazla çalışılan süre yönünden ara dinlenmesi düşmeden yaptığı hatalı hesaplamanın, hükme esas alınarak yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup bozma nedenidir. 3- Davacının hafta tatilinde çalışıp çalışmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.Davacı alt işveren nezdinde aşçı yardımcısı olarak çalışmaktadır. Dinlenilen davacı tanıkları, davacının hafta içi ve hafta sonu çalıştıklarını beyan etmelerine rağmen haftanın kaç günü çalıştığı yönünden bir beyanda bulunmamışlardır. Ancak davalı tanığı A.. A.., bir önceki işveren ... Şirketi yöneticisi olarak, açık ve net olarak davalı işyerinde "Pazar günü tatildi" diyerek hafta tatilinde çalışma olmadığını bildirmiştir. Bu durum karşısında davacının hafta tatili alacağını ispat edemediğinden bu talebin reddi gerekirken kabulü hatalıdır.4-Dosyaya sunulan ibranamelerin değerlendirilip değerlendirilmediği hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132'inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz. İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir: Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir.İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir .Miktar içeren ibra sözleşmelerinde, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K.) Davalı ... A.Ş. tarafından bilirkişi raporundan sonra, davalı işyerinde 31.12.2009-05.02.2012 tarihleri arasında taşeronluk yapan, dava dışı ... Kauçuk Şirketince davacıya yapılan kıdem ve ihbar tazminatı ödemelerini gösterir 5.2.2012 tarihli ibraname sunulmuştur. Mahkemece, bu ibranameler hiç sunulmamış gibi, ibranamede belirtilen miktarların ödenip ödenmediği hususu hiç araştırılmadan hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Borcu sona erdiren bu tür belgelerin, yargılamanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün olup, mahkemece ibranamede gösterilen miktarların davacıya ödenip ödenmediği, yeni Borçlar Yasası’nın yürürlüğünden önce düzenlenmiş olması nedeniyle, gerekirse şirket kayıtları incelenmek suretiyle belirlendikten sonra çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozma nedenidir.O halde davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, fazla alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde davalılara iadesine, 19.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.