ESAS NO : 2014/3099 Mahkemesi :Konya 4. İş MahkemesiTarihi :31/12/2013Numarası :2012/135-2013/449Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü:Davacı, 13.02.2007 tarihinde davalı şirkette döküm işçisi olarak işe başladığını, aylık net 1.025 TL ücretle çalıştığı halde şirket tarafından asgari ücretle çalışıyormuş gibi gösterildiğini, yaptığı fazla mesailerine karşılık zamlı ücret ödenmediğini, ayrıca işveren yetkilileri tarafından kötü söz ve aşağılayıcı sözler sarf edilmesi, işverenin önlem almak yerine kendisine hakaret eden işçi ve yetkilileri koruyarak eşit davranma borcuna aykırı davranması nedenleriyle 24.07.2012 tarihinde iş akdini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ile fazla çalışma ve ücret alacaklarının tahsilini istemiştir. Davalı, davacının asgari ücretle çalıştığını, davacının vasıfsız işçi olarak çalıştığını, işyerinde hakarete maruz kaldığına dair herhangi bir müracaatının bulunmadığını, davacının işine davalı şirket tarafından son verilmediğini, davacının aleyhine açılmış icra takiplerinden kurtulmak amacıyla işyerinden ayrıldığını, davacının davalı şirkette elden aralıklarla aldığı 1.000 TL borcu olduğunu bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının özürlü çocuğu olması nedeniyle işyeri ve işveren ile ilgili olarak yaşadığı ve davacı tarafından davalı şirkete gönderilen Konya 3.Noterliği'nin 24/07/2012 tarihli ihtarnamede gösterilen asgari ücret üzerinde 1.025 TL net ücretle çalıştığına ilişkin ihtarı davalı şirket tarafından gönderilen bordrolarla doğrulanamamış ise de tanık beyanları ile aldığı ücretin brüt asgari ücretin üzerinde olduğu ve en az net 900 TL ücret ile çalıştığı, bu durumda SGK 'ya verilen prim bildirimlerinde aldığı gerçek ücretin değil asgari ücretin gösterilmesinin davacı yönünden haklı fesih sebebi olması nedeniyle davacının davasının kıdem tazminatı yönünden kabulü kanaati hasıl olduğu, ancak davacının dilekçesinde beyan ettiği net ücreti aldığı ispatlanamadığından asgari ücret üzerinde bir ücret aldığı anlaşılmış ise de bu hususta da aldığı ücretin net olarak tespit edilememesi nedeniyle bilirkişi raporundaki asgari ücret üzerinden hesaplanan miktar esas alındığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda; davacı 1.025,00 TL net ücret aldığını iler sürmüş, davalı ise davacının asgari ücret aldığını savunmuştur. Mahkemece davacının en az 900,00 TL net ücret aldığı, bu nedenle SSK primlerinin asgari ücret üzerinden gösterilmesi nedeniyle feshin haklı olduğu kabul edilmekle birlikte davacının aldığı ücretin ispatlanamaması nedeniyle davacının taleplerinin asgari ücret üzerinden yapılan hesaplamaya itibarla hüküm altına alındığı belirtilmiştir. Mahkeme gerekçe ve kabulü kendi içinde çelişkilidir. Mahkemece yapılması gereken; davacının yaptığı iş, işyerindeki ve meslekteki kıdemi, davalı işyerinde çalıştığı tarihler bildirilmek suretiyle davacının alabileceği ücretin ilgili meslek odalarından sorulması ve sonucuna göre davacının ücretinin belirlenmesi ve belirlenen ücrete göre davacının alacaklarının tespiti ile Mahkemece davacının kabul edilecek ücretinin miktarına göre davacı feshinin haklı olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılmasından ibarettir. Yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Kabule göre de; Davacının iş akdini 24.07.2012 tarihli ihtarname ile feshettiği anlaşılmaktadır. Davacıya ait 2012 yılı Temmuz ayına ilişkin ücret bordrosunda davacının 7 günlük ücret tahakkuku yapıldığı görülmektedir. Davalı tarafça bilirkişi raporunun alınmasından sonra davacının 02/07/2012 tarihinden itibaren işe gelmediğine dair devamsızlık tutanakları sunulduğu görülmektedir. Davalı tanığı davacının kızını gözünden ameliyat ettireceğini söyleyerek son dönemde bazı günler işe gelmediğine dair açıklamalarda bulunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 2012 Temmuz ayı için 17 günlük ücret alacağı hesaplanmıştır. Ücret çalışma karşılığı olup Mahkemece davacının 2012 Temmuz ayında 17 günlük fiili çalışması olup olmadığı konusunda taraf tanıkları dinlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi de doğru olmamıştır. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 22/05/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.