Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10530 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 16891 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi :İş MahkemesiDava Türü : AlacakTaraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,2-Davacı, raporlu olduğu 08.10.2012 tarihinde haksız olarak işten çıkarıldığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile diğer alacaklarının tahsilini talep etmiştir.Davalı, davacının mazeretsiz olarak ve hiçbir bilgi vermeden işe gelmediğini, telefonla işyerine çağrıldığını, 08.10.2012 tarihinde işyerine gelerek sağlık problemi olduğunu ve son yıla ait yıllık iznini kullanmak istediğini söylediğini, idarenin istenilen izni verdiğini, işten çıkarılma iddiasının doğru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştirBilindiği gibi, "belirsiz alacak davası" 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda düzenlenmediği halde 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenmiş bir dava çeşididir. Kanunumuzda “belirsiz alacak davası”nı düzenleyen hüküm (m.107), İsviçre Medenî Usul Kanununa oldukça paraleldir. Belirsiz alacak davası, Alman Medenî Usul Kanununda açık olarak düzenlenmemiş olmakla birlikte, öğreti ve Alman Federal Mahkemesi tarafından yüzyılı aşkın bir zamandan beri kabul edilmektedir. HMK nun 107' nci maddesinde düzenlenen “belirsiz alacak davası”, İsviçre ve Alman hukuklarında “rakamlandırılmamış alacak davası ”veya “rakamlandırılmamış alacak talebi” ibareleri ile anılmaktadır. Belirsiz alacak davası, hukukî niteliği itibariyle bir eda davasıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için, davacının dava açacağı miktarı ya da değeri, tam ve kesin olarak gerçekten belirleyebilmesinin imkânsız olması ya da bunun kendisinden beklenememesi gerekir. Davacı açılacak davanın miktarını tam ve kesin olarak biliyorsa, yahut bunu bilebilecek durumda ise, belirsiz alacak davası açılamaz. Belirsiz alacak davasının açılmasının sonuçlarından biri de zamanaşımının kesilmesidir. (BK m.133/2).Yargıtay'ın bu güne kadar ki uygulamalarına göre zamanaşımı kesilmesi, dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlıdır ve dava edilmeyen kısım için zamanaşımı kesilmez. Ne var ki, bu kuralı HMK m.107 ile hukukumuza yeni giren belirsiz alacak davası bakımından uygulayabilmek mümkün değildir. Aksinin kabulü, belirsiz alacak davasının kanun koyucu tarafından usul kanununda düzenlenmesine rağmen (daha başlangıçtan) reddi anlamına gelir. Belirsiz alacak davasında, kısmî alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya sokulmasına izin verildiğinden, geçici talep sonucu ile açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmesi sonucu ortaya çıkar. Asgari miktar belirtilerek açılan belirsiz alacak davasında mahkemece yapılan araştırma esnasında alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına (m.141, 319) tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir. Yapılan bu arttırım zamanaşımına tabi değildir.Hangi davaların belirsiz alacak davası olacağı, bu yönde hangi kıstasa başvurulacağı yönünde çeşitli tartışmalar yapılmaktadır. Doktrinde, talep konusunun belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlara örnek olarak: hukuki anlamda imkânsızlık hali, hakimin takdir yetkisinin bulunduğu durumlar gibi gösterilmektedir. Sonuç olarak; işçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.Öğretide kabul gören ve bizlerin de katıldığı ağırlıklı görüşe göre, davacının talep sonucunu belirleyebilmesi için gereken bilgilerin üçüncü kişi veya davalının bünyesinde olması nedeniyle davanın tarafları ve mahkeme tarafından davanın başlangıcında hesap edilemiyorsa, bu durumda belirsiz alacak davası açılabilecektir. Somut olayda, tüm bu açıklamalar dikkate alındığında davacı davasını belirsiz alacak davası olarak açmıştır. Mahkemece bu husus göz ardı edilerek ıslaha karşı yapılan zamanaşımı savunmasının dikkate alınmaması gerekirken hatalı değerlendirme ile zamanaşımı süresinin ıslah tarihine göre belirlenerek hüküm kurulması ve ıslah ile artırılan kısma ıslah tarihinden faiz yürütülmesi hatalı olup bozma nedenidir.3- Davacı iş sözleşmesinin 08.10.2012 tarihinde işverence feshedildiğini iddia etmiş, davalı işveren ise davacıya bu tarihte ücretli izin kullandırıldığını savunmuştur. Dosya içeriğine göre de davacının 2012 yılı 10.ay ve 11.ay ücretleri ödenmiştir. Davacının çalışmadığı halde ödenen bu ücretlerden yıllık izin ücretinin mahsubunun gerekip gerekmeyeceğinin tartışılmaması da ayrı bir bozma sebebidir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde taraflara iadesine, 28.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.