Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacı Yakup mirasçısı Mehmet tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü: Dava ve temyize konu 130 ada 142 parsel sayılı taşınmaz tutanağında belirtilen hukuksal olgulara dayanılarak açık bir anlatımla çifte tapu kaydının varlığı gerekçe gösterilerek 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 10. maddesi hükmü uyarınca malik hanesi açık bırakılarak tespit edilmiş, kadastro komisyonunca tutanak ve ekleri anılan yasa hükmü uyarınca Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. İddia ve savunmaya, mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgeler ile toplanıp değerlendirilen delillere göre tarafların tutunduğu aynı sınır yerleri tarif edilen tapu kayıtlarının iskan yoluyla Hazine'nin tahsis ve temliki ile aynı yıl içerisinde ayrı günlerde oluşturulduğu, tapu kayıtlarının iç içe girdiği, açık bir anlatımla örtüştüğü dosya içeriği ile belirlenmiştir. Esasen bu olgular yanlar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Yanlar arasındaki uyuşmazlık, hangi tapu kaydına değer verileceği yönünde toplanmıştır. Dayanılan tapu kayıtları 01.02.1940 tarih, 5 sayılı ve 02.09.1940 tarih, 310 sayılı olup, yukarıda vurgulandığı gibi aynı yılda ve ayrı ayrı günlerde oluşturulduğu dikkate alındığında 01.02.1940 tarih, 5 sayılı tapu kaydının önceki günlü doğru temele dayanan hukuksal değerini yitirmeyen kayıt niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar diğer tapu kaydı da 1940 yılında oluşmuş ise de, oluştuğu gün, ay ve sayısı nazara alındığında sonraki günlü tapu kaydı niteliğinde olduğu kuşkusuzdur. Mahkemece bu olgular dikkate alınarak hüküm kurulduğu gözönüne alındığında, davacı Yakup mirasçısı Mehmet'in sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ne var ki, kadastro hakimi infazı mümkün doğru sicil oluşturmakla yükümlüdür. Mahkemenin kurduğu hükmün infazda kuşkuya meydan vereceği anlaşılmaktadır. Gerçekten mahkemece değer verilen 01.02.1940 tarih 5 sayılı tapu kaydında paydaşlardan Süleyman'ın payı gözardı edilmiştir. O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için 01.02.1940 tarih 5 sayılı tapu kaydının ilk oluştuğu gündeki paydaşları arasında paylı mülkiyet hükümlerinin, açık bir deyişle müşterek mülkiyet hükümlerinin geçerli olduğu, müşterek paydaşlardan birinin ya da bir bölümünün MK'nın yürürlük gününde vefatı halinde adı geçen paydaşın payının iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi olduğu düşünülmeli, iskan paydaşlarından Süleyman'ın mirasçıları duraksamasız belirlenmeli, mirasçı bırakmadan vefat ettiği saptandığı takdirde Hazine'nin mirasçı olup olmadığı incelenmeli, bir kimsenin vefat edip etmediğinin resmi sicil niteliğindeki vukuatlı nüfus kayıtları ile belirleneceği düşünülmeli, resmi sicil niteliğinde olan nüfus sicilleri üzerinde, gerektiğinde konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla gerekli araştırma ve inceleme yapılmalı, bu konuda kendisinden ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, nüfus sicillerinin aksi kanıtlanıncaya kadar münderecatı ile amel olunacağı düşünülmeli, bundan sonra sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece adı geçen Süleyman'ın vefat ettiği yolunda sübjektif nitelikteki tanık beyanlarına değer verilerek hüküm kurulması isabetsiz, davacı Yakup mirasçısı Mehmet'in temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde ilgilisine iadesine, 14.03.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.