Tebliğname No : 6 - 2012/133449MAHKEMESİ : Bakırköy 10. Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 27/12/2011NUMARASI : 2010/237 (E) ve 2011/377 (K)SUÇ : Yağma, mala zarar verme Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.Ancak;1-) Bir başkasının kendisinin veya yakınının hayatına, vücut ve cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden yada mal varlığı itibariyle büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişinin eylemi yağma suçunu oluşturur. Malın alınması veya verilmesini temin için zilyetin üzerinde cebir ve tehdit kullanılmaktadır. Cebir ve tehdit karşısında mağdurun başka bir seçeneği kalmaması ve bu durumda failin malı doğrudan alması söz konusudur. Yani mağdur malı teslim etmektedir. Bu suçla yalnızca korunan hukuki değer malvarlığı değil, aynı zamanda kişi özgürlüğü ve vücut dokunulmazlığıdır. İcrai hareketle işlenebilen bir suç tipidir. Yağma suçunun maddi unsuru hareket kısmıdır. Kullanılan cebir ve tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkartmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir. Tehdit muhatabın üzerinde zorlama etkisinin hali hazırda bedensel tesir eden zorlama ile değil gelecekte belirtilen manevi bir zorlama, korkutmayla oluşmasıdır. Ciddi tehdidin objektif olarak ciddi görünüm uyandırması ve tehdit edilen tarafından ciddiye alınması da gerekir. Yağma suçunda tehdit şahıs veya malvarlığına ilişkin ve kişiyi büyük bir tehlikeye düşürecek ağırlıkta bulunması gerekir. İşte bu konumdaki tehdit yağmanın elverişli zorlama aracı olmaktadır. Dolayısıyla hafif bir tehlikeyle tehdit yani şahsen ve malen büyük bir tehlike oluşturmayan tehditler yağma cürümünün oluşması bakımından yeterli değildir. Tehlikenin büyük olup olmadığı daha çok fiili bir mesele olup, tehdidin yönlendirilmiş olduğu şahıs, yer ve zaman da göz önüne alınarak her somut olayda nicelik incelemesi gerekmektedir. Ayrıca tehditte belirtilen tehlike neticeyi meydana getirmiş ise bu da büyük sayılmalıdır. Ancak tehdit edilen kötülük ile malın teslimi arasında oran yoksa yine yağma suçundan bahsedilemez.Bilindiği üzere subjektif sorumluluğun ilk şekli olan kast 5237 sayılı TCK'nın 21. maddesinde yer almıştır. Kast suçun maddi unsurlarını bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesi olarak tanımlanmıştır. O halde bilme ve isteme kastın unsurlarıdır. Kast kişi ile işlediği suçun maddi unsurları arasında psikolojik bağı da ifade etmektedir. Hareket ve kast birlikte olmalıdır. Failin iç dünyasını ilgilendiren kast; failin olay öncesi iç dünyasını, olay sırası veya olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenebilir. Sanığı harekete geçiren etken saik psişik olgunun irade aşamasıdır. Sosyal ilişkilerin ve dışa vurmuş hareketlerin disiplini olan hukuk, ceza normunun ihlaline etki yapmadıkça failin zihni ve ruhi durumu ile uğraşmaz. Suçun işlendiği zaman failin öngörü ve irade ile hareket etmiş olması yeterlidir. Failin iç dünyasını ilgilendiren kastın niteliğini belirlemeyi bilmesi için dış dünyaya yansıyan davranışlardan hareketle sonuç çıkarmak olanaklıdır. Bu bağlamda failin olay öncesi, olay sırasında ve olay sonrası davranışları kastın belirlenmesinde ölçü alınır. Kişilerin içinde bulundukları psikiyatrik koşullarda yaşamlarının her alanında oransız endişe duymalarına neden olmaktadır. Çevresel bazı faktörler insanı modellemekte suç korkusu da bundan nasibini almaktadır. Toplumdaki şiddet eylemleri de genel güvensizlik duygusunu etkilediği de bir gerçektir. Ceza adalet sistemi suç korkusunun ekonomik, sosyal mahiyetini azaltma suçluyu cezalandırmak aynı kişideki insanı da kazanmak olduğu gerçeği dikkate alındığında, somut olayımıza gelince; sanığın olay gecesi, alkollü olarak, daha önceden tanıdığı yakınan M.. A..'in fırınına geldiği, simit ve tatlı gibi malzemeler alarak parasını ödemediği, daha sonra tezgahın arkasına geçerek çalışanlardan para istediği, yakınan Nizamettin'in verdiği beş lirayla da yetinmeyerek, kasadaki çekmecenin anahtarını sorduğu, anahtarı bulamaması üzerine, çekmeceyi hızla çekip kırarak içindeki paraları aldıktan sonra arabasıyla olay yerinden uzaklaştığının anlaşılması karşısında; dosya kapsamı ve izlenen olay yeri görüntülerine göre, olay anındaki tüm koşullar ile sanığın sarf ettiği sözcükler ve/veya hareketler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, anılan söz ve hareketlerin yağma suçunda aranan tehditteki nicelik ve şiddet boyutuna vardığının kabulünün olanaklı olmadığı, sanığın anlatılan şekilde gerçekleşen eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden kanıtların takdirinde ve suç vasfında yanılgıya düşülerek yağma suçundan hüküm kurulması, 2-) Mala zarar verme suçuna yönelik, mağdurun şikayetçi olmadığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında açılan Kamu Davasının CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesi yerine, “mala zarar vermenin yağma suçunun unsuru olduğu” gerekçesiyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, Kabule göre; 3-) 5237 sayılı TCK'nın 150.maddesinin 2.fıkrasındaki “malın değerinin azlığı” kavramının, 765 sayılı TCK'nın 522.maddesindeki “hafif” veya “pek hafif” ölçütleriyle her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlaması dışında benzerliği bulunmadığı, “değerin azlığının” 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, Yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, sanığın özgülenen kastı, yakınanın etkilenimi ve olayın vahameti de gözetilmek suretiyle, değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, somut olayda koşulları bulunmadığı halde, 150. maddenin 2. fıkrasına sevk amacının dışında yorumlar getirilerek cezadan indirim yapılması,4-) Olaydan yaklaşık üç saat sonra, bir oto yıkamacıda yakalanan sanığın üzerinde ve arabasında yapılan aramada, suça konu yiyecekler ve paranın bulunarak yakınana teslim edildiğinin anlaşılması karşısında, koşulları oluşmadığı halde 5237 sayılı Yasanın 168. maddesiyle uygulama yapılması, Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısı ile sanık S.. Y.. ve savunmanının temyiz itirazları ve tebliğnamedeki düşünce bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 04/12/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.