Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2065 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 30124 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Ağır Ceza MahkemesiSuç : Yağma, TehditYerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:Sanıklar savunmanı Av. ... ...'un 08.06.2012 havale tarihli temyiz iradesini içeren süre tutum dilekçesinde, (sanıklar ... ... ve ... ...'ın isimleri yer almasına karşın, suç: Gasp, temyiz konusunda mahkemenin vermiş olduğu karar usul ve yasaya aykırı olduğundan'' müvekkil lehine bozulması'' gerekçeli karar tebliğ ile açıklanması temyiz layihasının) verileceği belirtilip, 09.07.2012 tarihli Av. ... ... ve Av. ... ... imzalı gerekçeli temyiz lahiyasında ise; sanıklar hakkında hükmün açıklanmasına geri bırakılan kararlar ile sanıklar hakkında verilmiş mahkumiyet hükmüne yönelik olarak düzenlendiği, 05.03.2014 havale tarihli sanık ... ...'ın vekaletnameli av. ... ... tarafından verilen dilekçede ise; sanık ... ... hakkında kurulan mahkumiyet hükmünü temyize konu edildiği anlaşılmıştır. Süresi içerisinde müddeti muhafaza dilekçesi ile açılan temyiz davasının sınırları daha sonra verilen dilekçeler ile genişletilemez. 08.06.2012 tarihli dilekçe ile yağma suçundan verilen kararın “lehe bozulması” talep edildiği, lehe bozma talepleri ise mahkumiyet kararlarına yönelik temyiz davalarının konusunu oluşturduğu. Sanık savunmanı tarafından anılan temyizin davasının sanık ... ... yönünden yağma suçundan verilen mahkumiyet kararıyla sınırlı olduğu;Katılan ... ...'ün 16.07.2012 tarihli temyiz dilekçesinin ise; yağma suçundan kurulan mahkumiyet hükmün de etkin pişmanlık uygulanmasına yönelik olduğu,Yukarıda temyiz davalarının sınırları ile ilgili suçlamalar dikkate alındığında katılan ve sanık savunmanlarının temyiz davalarının sanık ... ... hakkında kurulan mahkumiyet hükmüyle sınırlı olduğu kabulle, sanık ... ... hakkında verilen beraat kararı temyiz incelemesi dışı bırakılarak, sanık ... ... hakkında yağma suçundan kurulan hükme yönelik olarak yapılan temyiz incelemesinde;Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.Ancak;Suçun mağduru, aleyhine suç işlenen kimse yani suçun kurbanıdır ve suçtan doğrudan zarar görendir. Şikayetçi, resen kovuşturulan suçlar dahil bir suçu devletin soruşturma ve kovuşturma makamlarına duyuran kişi olarak da anlaşılmalıdır. Sanığın fiilinden haklı çıkarları zedelenen kişi, fiil ile ilgili yetkili mercilere olayı intikal ettirebileceği gibi fiilin failinin yargılanmasında bu hali ile aktif ve etkin bir rol alması tartışmasızdır. Zaten bu niteliği nedeniyle kamu davasında taraf olma hakkına sahiptir. Maddi gerçeği araştırma, en çok güvenilen mahkemelere verilmiştir. Bir olayın normlar karşısında durumunun tespiti hususu, çıkan uyuşmazlığın yargılama makamı önüne getirilmesidir ki buna da dava denir. Bu durumda yargılanacak her uyuşmazlıkta; şüphelilik, uyuşmazlığın somut olması ve uyuşmazlığın çözümü şeklinde özellikleri vardır. O halde önce olay öğrenilmelidir. Sübut konusunda bir hükme varılır. Sübut (veya ispat) meselesi modeli mesele olup, bu konu geçmişteki olayı zihnimizde yeniden yaratmak, yani nasıl meydana geldiği belirlenmelidir. Olay belirlendikten sonra buna uygulanacak norm ve bunun olayın tipine uygun olup olmadığı konusunda sonuç çıkarılır. Maddi olay durumunun tespiti, hukuki durumun tespitidir. Olayın faili ve onun ceza hukuku karşısındaki sorumlulukları, öncelikle olayın belirlenmesi ile mümkündür. Olay ise deliller ile öğrenilebilinir. Delillerin gösterdiği, objektif bakımdan bir ihtimaldir. İhtimal belli dereceye gelince kanaat (kanı) olacaktır. Şüphe yerini kanaate bıraktığında ispatta belirlilik ortaya çıkar. Yani belirliliğe şüphenin yenilmesi ile ulaşılır. Ceza muhakemesinin asıl amacı, maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Buna ulaştıracak araç ise delillerdir. Deliller; samimi açıklamalar, tanık beyanları, sanık ve tanıktan başka kişilerin açıklamaları, tutanaklar, özel yazılı açıklamalar, görüntü ve/veya ses kayıt eden açıklama ve belirtiler şeklinde ayrıma tabi tutulabilinir. Suç konusu ve/veya alet olayın parçası iken, olay yerinde kalan her türlü iz ve eser belirti delil olup, olayı temsil eden dolaylı delildir. Bütün isnat araçları delildir. Soyut olarak deliller eş değerdedir. Eylem veya eylemlerin bir suç olup olmadığının belirlenmesi için eylemin olup olmadığı kanıtların yorumu ile saptanır. Hakim hangi kanıtı nasıl yorumladığı ve sonuca ulaştığını gerekçede açıklar. Gerekçedeki mantıksal kronolojik dizi ise iddia, savunma, kanıtlar, kanıtların yorumu sabit kabul edilen eylem; ihlal edilen norm ve bunun yorumu ile ulaşılan sonuçla hüküm şeklinde olmalıdır. Delil hukuku sıkı ispat kuralları kabul edilmiştir. Deliller zümresinde tanık, ceza muhakemesinde anlatımı önemli bir yer işgal etmektedir. Tanık olayın taraflarından olmayan ve olay ile ilgili olarak beş duyusu ile edindiği bilgileri açıklayan kimsedir. Tanık gördüğünü, müşahede ettiği hususları ve öğrendiği bilgileri açıklar. Tanık beyanının önemi, gözlemlenen maddi vakaları bizzat açığa kavuşturabilirliğinden kaynaklanır. Tanık bazen kendisine veya yakınlarına menfaat sağlama, tehlikeyi önleme, bazen toplumsal etki, bazen de duyduğu veya gördüğü yanlış algılaması ve böyle de inanması ile yanılgılı anlatımlara da yönelebilir. Hakim tecrübelerine dayanarak tanığın beyanlarının sağlamlığını değerlendirir bu özellik ise delil olarak sayılabilir. Tanık olmak ile onun beyanına yüklenen ispat gücü farklıdır. Hakim ispat konusunda mantık kuralları ile de bağlıdır. Somut olaya gelince;11.08.2010 tarihinde sanıklar ile katılanlar arasında meydana gelen olaydan sonra tanıklar ... ..., ... ... ve ... ...'in sıcağı sıcağına alınan beyanlarında, yağma suçunun işlendiğine dair herhangi bir görgülerinin olmadığını beyan ettikleri, ilk kolluk beyanında küpesinin olay günü kaybolduğu yönünde beyanda bulunmayan katılan ... ..., olaydan yaklaşık 2 ay sonra Cumhuriyet Savcılığına müracaatta bulunarak, olay mahallinden tesadüfen geçmekte olan ... ... ve ... ...'ün, olay esnasında yaşanan arbede nedeniyle kaybolan küpesini bularak kendisine getirip teslim ettiklerini ve olayı görmeleri nedeniyle tanıklık yapabileceklerini beyan etmesi üzerine anılan şahısların 14.10.2008 tarihinde tanık sıfatıyla Cumhuriyet Savcılığında alınan beyanlarında, bir yakınlarına davetli olmaları nedeniyle ziyaretten döndükleri esnada olaya tanıklık ettiklerini ve sanık ...'nin, katılan ...'in çantasından bir şeyler aldığını gördüklerini, Mahkeme aşamasında ise; olay mahallinden geçtikleri esnada yaşananlara tanıklık ettiklerini, sanık ...'nin katılan ...'in çantasını alarak kaçtığını, eylemi gerçekleştiren sanıkları hatırlamadıklarını beyan ettikleri, Dosyadaki iddia, savunma, olayın hemen akabinde kolluk tarafından beyanları saptanan tanıklar ... ..., ... ... ve ... ... ile katılanların olaydan 2 ay sonra tesadüfen tespit edip, tanık olarak bildirip, dinlenmesini sağladığı tanıklar ... ... ve ... ...'ün beyanları birlikte ele alındığında, her biri delil özelliğine sahiptir, ancak bu delillerin ispata elverişliliği bakımından kendi içerisinde tek tek ele alınıp objektif ispat gücü bakımından da hakimin analizinden geçmesi gerekmektedir. Bu analizin ise, olay, hayatın olağan akışı ve kendi içerisinde birbiriyle örtüşen ve tamamlayan niteliği olup olmadığı bu bağlamda tanık beyanlarının sağlamlığı ve isabet gücü bakımından değerlendirilme yapılması zorunludur.Hal böyle olunca;Olaydan 2 ay sonra katılan ...'e ulaşan tanıklar ... ... ve ... ...'ün, aşamalardaki anlatımlarının kendi içerisinde iddiayı doğrulayan ve birbiriyle örtüşen bir niteliğe de sahip olup olmadığı ve bu haliyle de gerçek olayın tespitine yarar niteliğe ulaşıp ulaşmadığının diğer delillere göre ispat gücünün belirlenmesi gerekir. Ortaya çıkan bu hukuki sorun ve duraksamaların giderilebilmesi için, yukarıda adı geçen tanıkların olay günü olay mahallinde kimi ziyarete geldikleri, katılanın açık kimliğini ne şekilde tespit edip, olaydan 2 ay geçtikten sonra katılana ulaşmada nasıl bir yol, yöntem izledikleri ve/veya bu sürecin neden bu kadar uzadığı, tanıkların ilk beyanları ile mahkeme beyanları arasındaki açık aykırılığın ise neden kaynaklandığı araştırılmadan, duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanmadan, savunma ve savunmayı doğrulayan tanıklar ... ..., ... ... ve ... ...'in beyanlarına karşı üstün tutulmasının ise bu hal ile delil değerlendirilmesi de bir yanılgı ve hak ihlali olduğu da dikkate alındığında,Öncelikle bu husustaki duraksama ve şüpheler ortadan kaldırılıp, her bir delili diğerine üstün kılan nedenler denetime olanak verecek şekilde karar yerinde tartışılıp değerlendirildikten sonra sonucuna göre sanığın suç teşkil eden haksız fiilinin hukuki vasıflandırılması yapılması gerektiği düşünülmeden, eksik soruşturma ile yetinilip, yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ve değerlendirmeler ile yazılı şekilde hüküm kurulması,Kabule göre de;Sanığın, hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar TCK'nın 53/1-a-b-c-d-e maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına; ancak, TCK'nın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverildiği takdirde, kendi altsoyu üzerinde TCK'nın 53/1-c bendinde sayılan hakları kullanmaktan yoksunluğunun sona erdirilmesine karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK'nın 53/1-b maddesinde yazılı, "seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan" ibaresinin iptal edilmiş olması,Bozmayı gerektirmiş, sanık ... ... savunmanının ve katılanın temyiz itirazları yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 17.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.