Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15447 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20682 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇ : HırsızlıkHÜKÜM : Mahkumiyet Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:Sanık savunmanının 12.08.2009 tarihli temyiz dilekçesi içeriğine göre, hükmü sadece mahkumiyet kararları yönünden temyiz ettiği anlaşılmakla yapılan incelemede: Hüküm fıkrasında sanığın bütün eylemleri yönünden suç tarihinin “29.01.2001” şeklinde aynı gösterilmesi, yerinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak kabul edilmiştir. I-Sanık hakkında yakınanlar ... ve ...'a yönelik hırsızlık suçu yönünden kurulan hükmün incelenmesinde: Yakınan ...'ın müracaatına göre, 19.12.2001 günü saat 11:00 ile 20:00 saatleri arasında sokakta kapıları kilitli ve park halinde bulunan 2000 model ...marka aracının sağ arka kapı kelebek camını sert bir cisimle kırıp içinden oto teybini çalan sanığın, suçu kabule yönelik 08.05.2002 günlü kolluk ifadesi ile yer gösterme tutanağında bu eylemi öğlen vakti gerçekleştirdiğini belirttiği, yine yakınan ...'ın müracaatına göre, 17.11.2001 günü saat 19:00 ile 18.11.2001 günü saat 11:00 arasındaki bir kısmı güzdüz vaktine denk gelen zaman dilimi içinde sokakta kapıları kilitli ve park halinde bulunan 1999 model ... marka aracının sağ arka kapı kelebek camını sert bir cisimle kırıp içinden oto teybini Çalan sanığın suçu kabule yönelik 08.05.2002 günlü kolluk ifadesi ile yer gösterme tutanağında bu eylemi hangi saatte gerçekleştirdiğine yönelik bir anlatımda bulunmadığı ve savunması aksine delilin de olmadığının anlaşılması karşısında, her iki eyleminde gündüz sayılan zaman diliminde işlendiğinin kabulü gerektiğinin gözetilmemesi kanuna aykırı ise de; 765 sayılı TCK’nun 2/2. maddesinde 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun “zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere her iki düzenlemede ceza hukukunun en önemli ilkelerinden birisi olan ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdiği andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istinasını oluşturan ve failin lehine olan yasanın geçmişe etkili olması anlamına gelen “geçmişe etkili uygulama” veya geçmişe yürürlük ilkesine yer verilmiştir. Somut olaya ilişkin lehe kanunun belirlenmesinde sadece belirli bir hüküm göz önünde bulundurulamaz. Kanun hükümlerinin olaya bir bütün olarak uygulanması sonucuna bakılmak suretiyle, lehe kanun belirlenmesi yoluna gidilmelidir. Bu düşünceyle 5252 sayılı Kanunun 9/3. maddesi ile özel hüküm de konulmuştur. Bu arada suç ile sanık arasındaki bağlantısını kesen ve sanığın cezalandırılmasını önleyen yargılamanın her aşamasında dikkate alınması zorunlu olan zamanaşımına ilişkin hükümlerin zaman bakımından uygulama sorunu da vardır. 1982 Anayasanın 38/2. maddesinde dava ve ceza zamanaşımına ilişkin kanun hükümlerinde değişiklik yapılması durumunda maddi ceza hukukuna ilişkin zaman bakımından uygulama kurallarının geçerli olacağı kabul edilmiştir. Buna göre genel yargılaması devam eden dava için dava zamanaşımına ilişkin sürelerde değişiklik yapan sonraki kanun lehe hüküm içeriyorsa bunun da geçmişe etkili olarak 03.06.1942 gün 36/15 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “Suçun gerektirdiği cezanın üst sınırı dikkate alınmalıdır ve zamanaşımı süresi her suç için ayrı ayrı hesaplanmalıdır. Yani ceza bağımsızlığını koruduğundan her suç için ayrı ayrı uygulanmalıdır. Zamanaşımı suç ile sanık arasındaki bağlantıyı keser, sanığın cezalandırılmasını önlemektedir. Bu bağlamda zamanaşımı uygulaması her aşamada dikkate alınmalıdır.” şeklinde ana hatları ile açıklandığı üzere, zamanaşımı süresi ceza bağımsızlığını koruyan her suç için ayrı ayrı uygulanacaktır. Tek İstisnası 5252 sayılı Yasanın 9/4. maddesidir. Bu bağlamda somut olaylara gelince; Sanığın eylemleri, 765 ve 5237 sayılı Yasaların her ikisinde de suç olarak tanımlanmış olup, isnat edilen eylemleri 765 sayılı TCK’nın 493/1 ve 5237 sayılı TCK’nın ise 142/1-b; 151/1. maddelerinde öngörülen ve ceza bağımsızlığını koruyan suçları oluşturmaktadır. Suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın ve 5237 sayılı Yasanın içerdiği suçlar yönünden uygulamaya göre 5237 sayılı Yasa açıkça sanık lehine olduğundan; Sanığın eylemlerine uyan ve zamanaşımı bakımından lehe olan 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b, 151. maddelerinde tanımlanan hırsızlık ve mala zarar verme suçları için öngörülen cezaların türü ve üst sınırlarına göre aynı Yasanın 66/1-e, 66/4, 67/3-4. maddelerinde öngörülen 12 yıllık olağanüstü zamanaşımının, suç tarihleri olan 18.11.2001 ve 19.12.2001 tarihlerinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması, Bozmayı gerektirmiş, sanık ... savunmanının temyiz itirazı ve tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK' nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE; II-Sanık hakkında yakınanlar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'e yönelik hırsızlık suçu yönünden kurulan hükmün incelenmesinde: Sanığın yakınan ...'ın aracına yönelik eyleminin 765 sayılı Yasanın 493/1. maddesindeki hırsızlık suçunu oluşturduğu, bu suça ilişkin asli dava zamanaşımının, anılan Yasa'nın 102/3 ve 104/2. maddelerine göre asli zamanaşımı süresi 10 yıl, olağanüstü zamanaşımı süresinin ise 15 yıl olması ve bu sürelerinde suç, karar ve inceleme tarihleri itibari ile dolmaması; Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun Dairemizce de benimsenen 11.12.2012 günlü, 2012/1247 Esas ve 2012/1842 Karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere; 5237 sayılı TCK'nın 143. maddesinde düzenlenen “Suçun gece vakti işlenmesi” halinin suçun daha ağır ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâli olması nedeniyle de aynı Kanun'un 66/3. maddesi uyarınca dava zamanaşımı sürelerinin hesabında dikkate alınacağı öngörüldüğünden, anılan yasa gereğince de zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşıldığından, sanık hakkında yakınan ...'a yönelik eylemiyle ilgili zamanaşımından düşme kararı isteyen tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir. Ancak;Yakınan ...'ın aracının çalınıp bir süre kullanıldıktan sonra oto teybi de alınarak terk edilmesi olayı ile yakınanlar ..., ..., ..., ..., ... ve ...'e ait araçların camlarının kırılıp oto teyiplerinin çalınması olaylarına ilişkin suç tarihlerinde tanzim edilen müracaat-görgü tespit tutanaklarına göre, araçlarda herhangi bir parmak izi incelemesi yapılmadığı, mahkemenin 31.07.2008 tarih ve 2008/409 sayılı müzekkeresine binaen ... İlçe Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Amirliği'nin 21.08.2008 tarihli 2008/1728 sayılı yazısı ekinde gönderilen 11.11.2001, 23.11.2001 ve 08.12.2001 tarihli olay yeri inceleme raporları suretlerine göre, yakınanlar ..., ... ve ...'e yönelik oto teybi hırsızlığı eylemlerine yönelik araçlarında yapılan incelemede, mukayeseye elverişli herhangi bir parmak izi elde edilemediği, tüm bu yakınanların beyanlarına göre, olaylarla ilgili görgüye dayalı bilgilerinin bulunmadığı ve müracaatları alındıktan sonra evraklarının daimi aramaya alındığı, bu aşamadan sonra suça konu hırsızlık olayları ile ilgili sanığa yönelik herhangi bir ihbar veya iddianın bulunmadığı ve çalınan oto teyplerinden hiçbiri sanıktan ele geçmediği halde, suça konu en son olayın üzerinden yaklaşık 4,5 ay gibi bir süre geçtikten sonra sanığın ...Özel Tip Cezaevinden tahliyesi sırasında 06.05.2002 günü saat 18:30'da dosya kapsamından anlaşılamayan bir nedenle yakalanıp gözaltına alındığı, 07.05.2002'de 3 gün daha gözaltı süresinin uzatıldığı, bu süre zarfında, 08.05.2002 günü savunmanı olmaksızın emniyetçe alınan (ve tutanakta ismi gösterilen polis memurlardan biri tarafından gerekçe gösterilmeksizin imzalanmamış) ifadesinde, suça konu eylemleri kabul ve ikrar ettiği, her bir yakınana yönelik eylem için ayrı ayrı olmak üzere tanık veya yakınanların katılımı olmaksızın sanıkça ve görevli polislerce imzalanan 07.05.2002 ve 08.05.2002 tarihli yer gösterme tutanakları tanzim edildiği, sanığın 09.05.2002 günü Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusu sırasında alınan ifadesinde ve her aşamada, suçlamayı ve yer gösterme tutanaklarını reddedip, polis ifadesinin baskı altında alındığını savunduğunun anlaşılması karşısında; sanığın yüklenen suçları işlediğini gösteren kesin ve inandırıcı kanıtlar alınıp karar yerinde gösterilmeden ve suç tarihlerinde cezaevinde olup olmadığı araştırılmadan, yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ve eksik inceleme ile yazılı biçimde hüküm kurulması,Bozmayı gerektirmiş, sanık ... savunmanının temyiz itirazı ve tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 08.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.