İcra mahkemesince verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı karar, davalı ve davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Davacı alacaklı tarafından davalı borçlu hakkında kira alacağının tahsili amacıyla tahliye istekli olarak başlatılmış olan icra takibine davalı borçlunun itirazı üzerine davacı alacaklı İcra Mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılmasını, kiralananın tahliyesini ve inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Mahkemece tahliye konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, kiracı yönünden istemin kısmen kabulüne, davalı kefil yönünden davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, kararın dayandığı gerekçelere göre davalının temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Davacının davalı kefil hakkında davanın reddine ilişkin verilen karara yönelik temyiz itirazına gelince: Davada dayanılan ve hükme esas alınan 01.03.2006 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli kira sözleşmesi konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmeyi davalı Hüseyin müşterek müteselsil kefil olarak imzalamıştır. Davacı alacaklı 18.12.2009 tarihinde başlatmış olduğu icra takibinde 2008 yılı Ağustos ayından 2009 yılı Aralık ayına kadar olan 36359 TL kira parasının tahsilini istemiştir. Davada çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sözleşmeyi "müteselsil sorumlu ve kefil" sıfatıyla imzalamış olan davalı Hüseyin'in takibe konu borçtan sorumlu tutulup, tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Borçlar Kanunu'nun 484. maddesine göre, kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, yazılı şekilde düzenlenmesi ve kefilin sorumlu olacağı miktarın açıkça gösterilmesi zorunludur. 12.04.1944 tarih ve 14/13 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da; sözleşmede kefilin ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş olup, olmadığının ve sözleşme içeriğinden böyle muayyen bir miktarın anlaşılmasına olanak bulunup, bulunmadığının hakim tarafından resen gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir. Borçlar Kanunu'nun 484. maddesi ve anılan İçtihadı Birleştirme Kararı birlikte değerlendirildiğinde, kira sözleşmelerindeki kefaletler bakımından şu saptamalar yapılabilmektedir: Yazılı şekilde düzenlenmiş, süresi ve ödenecek kira paralarının miktarı açıkça gösterilmiş bir kira sözleşmesini kiracının kefili sıfatıyla imzalayan kişi; sözleşmede gösterilen kira süresi boyunca, kiracının ödemekle yükümlü bulunduğu kira paralarından, kefil sıfatıyla kiralayana karşı sorumludur. Zira, böylesi bir durumda, kefilin sorumluluğu süre ve miktar itibariyle belirlidir; kefil, sorumluluğunun kapsamını ve sınırlarını bilmektedir. Kira süresinin, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun'un 11. maddesi gereğince uzadığı hallerde, uzayan kira süresi bakımından kefilin sorumluluğunun devam edebilmesi için; öncelikle bu hususun (kefilin sorumluluğunun uzayan dönem için de devam edeceğinin) sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olması gerekir. Bunun yanında, kefilin uzayan dönemdeki sorumluluğunun azami hangi süreyle ve hangi miktarla sınırlı olacağının açıkça gösterilmiş olması da şarttır. Eş söyleyişle, ne kadar uzayacağı belirsiz bir kira süresine ilişkin olan ve kefili sınırsız bir sorumluluk altına sokan sözleşme hükümleri geçerli değildir. Hakim, bu yönleri resen dikkate almakla yükümlüdür. Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde; davalı takipte birinci dönem kira parasını istediği için müşterek sorumlu kefil takibe konu alacaktan kiracı gibi sorumludur. Mahkemece davada kabul edilen miktar üzerinden davalı kefil hakkında da davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca kararın 2. bentte yazılı nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 22.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.