Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13301 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2419 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İzmir 1. Sulh Hukuk MahkemesiTARİHİ : 26/12/2013NUMARASI : 2013/522-2013/1176Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı muarazanın ve müdahalenin önlenmesi ve kiracılık sıfatının tespiti davasına dair karar, davacı ve davalılar tarafından süresi içinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş, ancak nitelik itibariyle duruşmaya tabi olmadığından duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.Uyuşmazlık, muarazanın ve müdahalenin önlenmesi ve kiracılık sıfatının tespitine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile, davalı şirket yönünden davacının taşınmazdaki kiracılığının tespitine, her iki davalı yönünden müdahalenin önlenmesine ve muarazanın giderilmesine karar verilmesi üzerine, hüküm davacı vekili, davalı şirket vekili ve davalı belediye vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.Davada dayanılan ve hükme esas alınan 25.05.2007 düzenleme ve 01.03.2012 bitim tarihli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mülkiyeti davalı belediyeye ait dava ve sözleşme konusu parsel No'lu taşınmazların intifa hakkının belediye tarafından 05.11.1993 tarihinde davalı şirkete devredilmesinden sonra, davalı şirket ve davalı belediye arasında aynı taşınmazlara ilişkin 01.08.1994 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi akdedilerek tapu siciline şerh edilmiştir. Davalı şirket de, gerek intifa hakkına, gerek taşınmazlardaki kiracılık sıfatına dayanarak ilki 12.08.2003, diğeri 25.5.2007 tarihli kira sözleşmeleri ile taşınmazı davacı şirkete kiralamış, kira sözleşmesi de yine tapu siciline şerh edilmiştir. Ne var ki süreç içinde davalı belediyeye ait kamu mallarının kırkdokuz yıllığına ihalesiz kiralanması nedeniyle, bu konuda yapılan müfettiş incelemesini takiben, taşınmazların davalı şirkete kiralanmasına ilişkin belediye meclis kararı iptal edilerek, davalı belediye tarafından davalı şirket hakkında tahliye davası açılmış, söz konusu davada verilen tahliye kararı kesinleşerek davalı belediye tarafından icraya konulmuştur. Bu arada işbu davanın 13.02.2012 tarihinde açılmasından önce, davalı şirket lehine tapu siciline konulan intifa hakkı ve kira şerhi 28.07.2011 tarihinde terkin edilmiş, kiralanan da yargılama sırasında 09.11.2012 tarihinde icra kanalı ile tahliye edilmiştir. Davacı açmış olduğu işbu dava ile kesinleşen tahliye kararı nedeniyle kiralanan iş yerine tebliğ edilen tahliye muhtırası üzerine kiralanan taşınmazlardaki kiracılık sıfatının tespitini, bu konudaki müdahalenin önlenmesini ve muarazanın giderilmesini talep etmiştir. Davacı şirket ile taşınmazların maliki davalı belediye arasında doğrudan bir hukuki ilişki bulunmamaktadır. Taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerini intifa hakkı sahibi ve kiracılık sıfatı bulunan davalı şirket ile yapmıştır. Sözleşmelerin yapıldığı tarih itibariyle davalı şirketin yasal ve sözleşmesel haklarına dayanarak bu şekilde taşınmazdan yararlanma ve kiraya verme hak ve yetkisi bulunmakla birlikte, davalı belediyenin sözleşme konusu taşınmazlara ilişkin idari yönden bürokratik usule aykırı tasarrufları süreç içinde giderilerek, bu konuda alınan belediye meclis kararı iptal edilmiş, kesinleşen dava sonucu davalı şirketin taşınmazlardan tahliyesine karar verilmiş ve intifa ve kira şerhleri de tapu sicilinden terkin edilmiştir. Başka bir anlatımla, davalı şirketin taşınmazlara ilişkin tasarruf hakları ortadan kalkarak, tamamen davalı belediyeye geçmiştir. Davacı ise taşınmazları o dönemde intifa hakkı sahibi olan ve kiracılık sıfatı bulunan davalı şirket ile akdettiği kira sözleşmeleri gereğince kiracı ( alt kiracı ) sıfatı ile kullanmıştır. Ancak yukarıda açıklandığı üzere, tahliye davası sonucu davalı şirketin kiracılık sıfatı sona erdiği gibi, intifa hakkının terkini ile de taşınmaza ilişkin tasarrufta bulunma hakkı da ortadan kalkmıştır. Diğer bir deyişle, davacı şirketin davalı şirketle akdettiği kira sözleşmeleri dayanaksız kalmıştır. Davalı şirketin kiracılık sıfatının sona ermesi ile alt kiracı durumunda bulunan davacının yapmış olduğu alt kira sözleşmesi de kendiliğinden sona ermiştir. Gelinen noktada davacının taşınmazlarda bulunmasının haklı, meşru ve hukuki bir gerekçesi kalmamıştır. Dolayısıyla taşınmazların maliki durumunda bulunan davalı belediyenin mülkiyet hakkının kendisine verdiği tüm yetkileri kullanarak taşınmazın tahliyesini istemesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Her ne kadar davacı tarafından davalı şirketin davalı belediyenin kendisinin bünyesinde kurulmuş bir şirket olduğu davalıların danışıklı şekilde kendisinin tahliyesini sağlamak amacıyla ortak hareket ettikleri, iyi niyetli olmadıkları, hatta söz konusu tahliye kararının temyiz edilmeksizin kesinleştirildiği iddia edilmiş ise de, davacı şirketin yapmış olduğu kira sözleşmeleri dolayısıyla uğramış olduğu bir zarar varsa bunu taşınmazları kendisine kiraya veren davalı şirketten talep edebilir. Ne var ki, bu durum davacı şirketin taşınmazlarda kiracı olduğu ve kiracılığını sürdürdüğü anlamına gelmez. Bu nedenle mahkemenin davanın reddine karar vermesi gerekirken, yazılı gerekçe ve hatalı nitelendirme ile hüküm kurması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve bozma sebebine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 02/12/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.