Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3473 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 14762 - Esas Yıl 2013





Tebliğname No : 15 - 2013/255064MAHKEMESİ : Kayseri 1. Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 19/04/2013NUMARASI : 2012/39 Esas, 2013/217 KararSuç : İcbar suretiyle irtikap, denetim görevinin kasten ihmali suretiyle irtikaba neden olmak, bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık ve bu suça yardım etme, resmi belgede sahtecilik, özel belgede sahtecilik, suçu bildirmemeSanıklar A.. M.. ve R.. Y.. müdafiilerinin yasal süresinden sonra yaptığı, F.. O.. ve A.. Ş.. müdafiilerinin ise hükmolunan sonuç ceza miktarı itibariyle koşulları bulunmayan duruşmalı inceleme istemlerinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 318. maddesi uyarınca reddine, sanıklardan A.. K.. hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı, 5560 sayılı Yasa ile değişik CMK'nın 231/12. madde ve fıkrası uyarınca sadece itiraz mümkün olup temyiz olanağı bulunmadığından aynı Kanunun 264. maddesine göre, katılan SYDV vekilinin bu hükümle ilgili itiraz niteliğindeki dilekçesi yönünden mahallinde işlem yapılması gerektiği anlaşılmakla incelemenin diğer hükümlere yönelik temyiz itirazlarına hasren ve duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:Sanık G.. B.. hakkında suçu bildirmeme eyleminden verilen beraet hükmünün temyiz incelemesinde;Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle atılı suçtan verilen beraet hükmü usul ve kanuna uygun olduğundan katılan kurum vekilinin ve O yer Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,Sanıklar F.. Y.., F.. Ö.., M.. A.., F.. K.., S.. K.., N.. A.., D.. E.., G.. Y.. hakkında verilen beraet hükümlerinin temyiz incelemesinde;Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,Ancak;Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesinde yer alan “Beraet eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanıklar yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.” biçimindeki düzenleme ile Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16/10/1978-2/324-350 sayılı Kararında belirtilen "Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi, vekalet ücretinin tayininde esas ilke olarak sanıkların adedi ya da sanığın birden çok suç işlemiş olmasını değil, usulünce açılan ve avukat tarafından takip edilen davaların adedini esas almış ve taraflara yükletilecek avukatlık parasının her dava için ayrı ayrı tayinini öngörmüş olması karşısında; ayrı ayrı dava açılmadıkça ücreti vekaletin de ayrı ayrı tayin ve takdiri mümkün bulunmadığı" hususu nazara alınarak kendilerini aynı vekille temsil ettiren ve beraetlerine karar verilen sanıklar F.. Ö.., N.. A.., S.. K.., F.. Y.., M.. A.., D.. E.., F.. K.. ve G.. Y.. yararına tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde sanık sayısınca ücreti vekaletin karar altına alınması,Kanuna aykırı, katılan vekilinin ve O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının VI-3 bendinde yer alan " ... karar tarihindeki avukatlık asgari ücret tarifesine göre hesaplanan sanık sayısınca 2640 TL ücreti vekaletin maliye hazinesinden alınarak sanıklara verilmesine" cümlesinin "karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince belirlenen 2.640 TL vekalet ücretinin Hazineden alınarak kendilerini aynı vekille temsil ettiren sanıklar N.. A.., F.. Ö.., S.. K.., F.. Y.., M.. A.., D.. E.., F.. K.. ve G.. Y..'a verilmesine" şeklinde değiştirilmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, Sanıklar B.. Ö.., A.. Y.. ve A.. K.. hakkında resmi belgede sahtecilikten suçundan verilen mahkumiyet hükümleri ile B.. Ö.. ve A.. K.. hakkında özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına dair kararların temyiz incelemesinde;Sanıklar B.. Ö.. ve A.. K.. hakkında özel belgede sahtecilik suçundan TCK'nın 44. maddesindeki düzenleme uyarınca en ağır cezayı gerektiren resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmalarıyla yetinilmesi gerektiğinden bahisle hüküm kurulmasına yer olmadığına dair kararlar verilmiş ise de Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05/06/2012 tarih 2011/15-491-2012/219 sayılı Kararında belirtildiği üzere; " ...resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçlarının 5237 sayılı TCY'da farklı maddelerde düzenlenmeleri nedeniyle sanıkların gerçek içtima kuralları uyarınca cezalandırılması gerektiği ileri sürülebilir ise de, belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması, her iki suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması, unsurlarının tamamen benzer olarak düzenlenmesi de göz önüne alındığında, resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçlarının "aynı suç" olduğunun kabulü gerekmektedir. Sanıkların böylece aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı aynı suçu değişik zamanlarda işlediklerinin ve bir bütün halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmaları gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır." Bu nedenle özel belgede sahtecilik ve resmi belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararlar dikkate alındığında TCK'nın 43/1. maddesi anlamında aynı suç olarak kabul edilmekte ve bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda gerçekleştirilen bu suçlar bir bütün halinde zincirleme resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturmaktadır. Bu açıklamalar ışığında sanıkların gerçekleştirdiği özel belgede sahtecilik eylemlerinin resmi belgede sahtecilik suçunun zincirlemesi niteliğinde olduğu gözetilmeden, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına yanlış anlam verilerek TCK'nın 44. maddesine göre özel belgede sahtecilik suçlarından ayrıca hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi sanıklar hakkında zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş olması karşısında sonuca etkili görülmemiştir. Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanıklar müdafiileri, O yer Cumhuriyet Savcısı ve katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,Sanıklar R.. Y.., B.. Ö.. ve A.. Y.. hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan verilen mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 12/03/1990 gün ve 1990/8-3-70, 09/10/2007 gün ve 2007/11-44-200 sayılı Kararlarında vurgulandığı gibi, bir olayın açıklanması sırasında başka bir hadiseden söz edilmesinin o hadise hakkında da dava açıldığını göstermeyeceği, iddianamede dava konusu yapılan fiilin bir başka olaya dayalı olmadan bağımsız olarak açıklanıp belirtilmesinin gerektiği, aksine uygulamanın hangi eylemden dolayı dava açıldığı ve hangi iddiaya karşı savunma yapılacağı hususunda karışıklığa neden olacağı ve 5271 sayılı CMK'nın 226/1. maddesinin sadece suç niteliğinin değişmesi halinde uygulanabileceği ayrıca aynı Kanunun 225/1. maddesinin "hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir." düzenlemesi karşısında, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemden ibaret olduğu, açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılıp, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılarak açılmayan davadan hüküm kurulmasının mümkün bulunmadığı, ayrıca iddianamede Abdülkadir Şimşek'in bu kişiler üzerinde nüfuz kullanarak cebri irtikap suçunu işlediğinin belirtildiği, dolayısıyla bu eylemin mağduru gibi gösterildikleri de nazara alınmadan, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan açılmış bir dava bulunmadığı halde ek savunma hakkı verilerek yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,Sanıklar B.. Ö.. ve A.. Y.. hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;Dairemizin yerleşmiş uygulamasına göre, Vakıflar Kanunundan ayrı özel kendi kuruluş yasası olan 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununa göre kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının; anılan Yasanın 1 ve 7/1. maddelerinde yer alan "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik etmek, ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdi ve ayni yardımda bulunmak" amaçları nazara alındığında, faaliyetlerinin kamusal faaliyet niteliğinde olduğu, Yasanın 4 ve 8. maddelerinde sayılan vakfın gelirleri arasında genel bütçeden ayrılan ödenek ve hasılatlar da bulunduğu, keza bu Kanunun 7/2. maddesine göre de sınırlı biçimde sayılmış kamu görevlilerinin sıfatları gereği mütevelli heyetinde yer aldıkları, bu kişiler dışında kalan vakıf çalışanlarının ise kamu görevlisi olarak kabul edilemeyecekleri nazara alındığında, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,Ancak;Sanıklardan B.. Ö..'ın, vakfın muhasebe işlemlerini yapmak, vakıf tarafından ihtiyaç sahiplerine nakdi yardımlar için vakıf ita amiri ve müdürü tarafından müştereken imzalanarak düzenlenen çeklerin, banka talimatlarının takibini yaparak ilgilisine teslim etmek, muhasebeleştirmek, verilen çekleri mütevelli heyeti kararına istinaden vakıf karar defterine işlemek, ödeme makbuzlarını tanzim etmek, vakıf belge ve makbuzlarının imzalarını takip ile görevli ve yetkili kılındığı; A.. Y..'ın ise vakfın şoförlüğünü yapmakla birlikte, vakıf adına yapılan alımların ihtiyaç sahiplerine tesliminin sağlanması, vakfın bünyesinde bulunan Y..E.. giyim mağazasına gönderilen malların tanzimi, gelen ihtiyaç sahiplerinin bu konudaki başvurularının takibi, malların bu kişilere teslimi ile de görevlendirildiği; A.. K..'nun da büro memuru olarak yaptığı göreve ek şekilde, ihtiyaç sahiplerine verilen çekleri yönetim kurulu kararına istinaden vakıf karar defterine işlemekte B.. Ö..'a yardımcı olduğu, bu kişinin yürüttüğü görevlerin bir kısmını fiilen üstlenerek yerine getirdiği, her üç sanığın uzunca bir süre vakıfta aynı ortamda birlikte görev yaptıkları, Vakıf adına düzenlenen boş çek koçanlarının B.. Ö.. tarafından teslim alınmasından sonra çeklerin her üç sanık tarafından kullanıldığı, eylemlerini gerçekleştirme yöntemleri, hayatın olağan akışı, suçların işleniş süresi, sanıkların görev yer ve kapsamları dikkate alındığında tamamen fikir ve eylem birliği içinde, dayanışmayla etkin görev bölüşümü altında hareket ettikleri, bu itibarla sanıklar Bayram ve Ahmet'in, hakkındaki hükmün açıklanması geri bırakılan Aysel ile ilgili miktar da dahil olmak üzere oluşan toplam menfaatten sorumlu tutulmaları gerektiği gözetilmeden sadece tahsil ettikleri çek miktarlarından sorumlulukları yoluna gidilmek suretiyle eksik adli para cezalarına hükmedilmesi,Kabule göre de;5237 sayılı Yasanın 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29/06/2005 gün ve 5377 sayılı Yasanın 19. maddesi ile değişik TCK'nın 158/1. fıkrasına eklenen "... Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katında az olamaz." cümlesi ile getirilen değişikliğe ilişkin gerekçede de belirtildiği üzere, 158. maddenin 1. fıkrasına eklenen son cümledeki "…adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz." hükmünün uygulanabilmesi için öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 52. maddesinin 1. fıkrası "Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan paranın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir." şeklinde adli para cezasının tanımı yapıldıktan sonra, aynı maddenin 3. fıkrasında "Kararda, adli para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir." ve aynı Kanunun 61. maddesinin 8. fıkrasında ise "Adli para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adli para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur." hükümleri nazara alındığında Yasa Koyucunun adli para cezasının mutlaka gün üzerinden tayin edilmesi gerektiğini amaçladığı anlaşılmaktadır. TCK'nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılması, suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli değilse, 5 ila 5.000 tam gün arasında TCK'nın 61. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı Kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerekeceği, suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise; o takdirde tespit olunacak temel gün adli para cezası, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı Kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının tayini gerektiği, bu açıklamalar ışığında sanıkların elde ettikleri haksız menfaat miktarı belli olduğundan, TCK'nın 158/1-f maddesi uyarınca adli para ceza tayininde tespit olunacak temel gün adli para cezasının suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenmesi, zincirleme suç nedeniyle arttırımın bu miktar üzerinden yapılması gerektiği nazara alınmayarak eksik adli para cezaları tayin edilmesi, Sanık R.. Y.. hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde;Kayseri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı müdürü olarak görev yapan sanığın B.. Ö.., A.. Y.. ve A.. K..'nun dolandırıcılık eylemlerini bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı düştüğü, bu sanıkların tasarrufunda bulunan çeklerin gün içerisinde çok sayıda ve yüksek meblağlarda tahsil edildiğinin tespit edildiği, vakfa ait çekleri diğer sanıklara gelişigüzel vermek suretiyle denetimsiz bırakıp aranan şartlara sahip olmayan kişilere çek keşide edilerek iştirak iradesi ve kasıt birliği içinde dolandırıcılık suçuna doğrudan iştirakinin olduğu, katılan kurumu kandırabilecek nitelikte hile ve desise yaparak, hataya düşürüp kurum zararına, kendisinin veya vakıf çalışanı olan diğer sanıkların lehine haksız yarar sağlanmasına iştirak ettiği gerekçesiyle mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de; Bu sanığın 02/03/2004 tarihinde vakıfta görev yapmaya başlaması, B.. Ö.., A.. Y.. ve A.. K..'nun dolandırıcılık eylemlerinin ise çok önceye dayanması ve daha sonraki dönemlerde işlenmeye devam edilmesi, iddianamenin 302-349 sayfaları arasında listelenen ve gerekçeli kararın 490. sayfasında belirtilen R.. Y.. tarafından düzenlenmiş gibi gözüken çeklerden 923.935,00 TL tutarındaki 3085 adet çek üzerinde kurum müdürü sıfatıyla adının ve kendisine atfen atılan imzaların yer alması, ancak bu çeklerden 725.810,00 TL tutarındaki 2482 adet çek üzerinde bulunan imzaların sanığın imzasının model alınması suretiyle sahte olarak atıldığının ekspertiz raporuyla saptanması karşısında, sanığın Bayram, Ahmet ve Aysel'in fiillerine azmettiren, yardım eden veya fail şeklinde iştirak ettiği hususunda bu kişilerin soyut suç isnadı niteliğindeki beyanlarından başka delil elde edilemediği,oluşan şüpheli durumun sanık lehine yorumlanması gerektiği, bu itibarla dolandırıcılık suçuyla ilgili olarak yeterli delilden söz edilememekle birlikte G.. B..'ın savunmasında geçen "Ahmet ve Bayram'ın ihtiyaç sahiplerine yapılan yardım miktarını aşacak şekilde çekler düzenleyip vatandaşa verildiğine dair kayıtlar bulunduğu, hatta kendisinden bu çeklerin vatandaşa verildiğine dair mütevelli heyet karar defterine yazmasını istemeleri nedeniyle durumdan şüphelenip R.. Y..'a anlattığı" şeklindeki beyan üzerinde durularak sanık hakkında TCK'nın 278. maddesinde yer alan suçun oluşup oluşmadığı tartışılmadan dosya kapsamı, oluşa uygun düşmeyen yetersiz gerekçeler ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi, Sanıklar A.. M.., F.. O.. ve A.. Ş.. hakkında güveni kötüye kullanmaya azmettirme suçundan verilen mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesine gelince;Sanık A.. Ş..'in valilik özel kalem müdürlüğünde önce şef, daha sonra müdür olarak görev yaptığı, bu kişinin valilik makamı ve üst düzey yöneticilerin ismini kullanarak Kayseri Valiliğinin ve dolayısıyla kendisinin nüfuz alanı içerisinde yer alan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında sözleşmeli personel olarak çalışan, her an iş akitleri tek taraflı olarak feshedilebilecek vakıf çalışanları Refik, Bayram, Ahmet üzerinde görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak menfaat sağladığı, Kayseri Sosyal Yardımlaşma Vakfından sorumlu vali yardımcısı olarak görev yapan F.. O.. ve A.. M..'nın da A.. Ş..'in bu eylemlerinden haberdar oldukları halde ses çıkarmadıkları, işlediği irtikap suçuna kasten göz yumdukları iddiasıyla kamu davası açılmış ve mahkemece bu sanıkların eylemleri güveni kötüye kullanma suçuna azmettirme olarak kabul edilerek mahkumiyet kararları verilmiş ise de;A.. Ş..'in çalıştığı birim, görev alanı ve kapsamı dikkate alındığında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ile ilgili herhangi bir görev ve yetkisinin bulunmadığı, vakıf çalışanları üzerinde etkisinden de söz edilemeyeceği, yasal zorunluluk sonucu mütevelli heyet başkanı olan valilerin talimatlarını vakıf çalışanlarına aktarmaktan ibaret eyleminde hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçuna azmettirmenin unsurları gerçekleşmediği halde, hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunun 94. sayfasında bu kişinin ne şekilde menfaat temin ettiğinin tespit edilemediğinin belirtilmesine, oluşan şüpheli durumun lehine yorumlanması gerekmesine karşın beraetine karar verilmesi yerine, dosya kapsamı, oluşa uygun düşmeyen gerekçeler ve yanılgılı hukuki değerlendirme sonucu yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Vali yardımcısı olarak görev yapan, vakıf mütevelli heyetinde yer almayan sanıklar A.. M.. ve F.. O..'un görev yaptıkları dönemlerde vali tarafından iş bölümü gereği Kayseri Sosyal Yardımlaşma Vakfı mütevelli heyet başkanı olarak görevlendirildikleri, ancak hükme esas alınan bilirkişi raporunun 278. sayfasında belirtildiği üzere mütevelli heyeti başkanı olan Valilerin toplantılara başkan sıfatıyla bizzat katılmaları gerektiği, bu görevlerini vali yardımcılarına devredemeyecekleri, mütevelli heyet toplantılarının beş ay boyunca yapılmadığı, bu zaman diliminde yapılan tüm işlemlerin daha sonra gerçekleştirilen tek bir mütevelli heyet toplantısına ait kararayazıldığı, uygulamada herkesin her işe baktığı, toplantı usulüne uygun şekilde mütevelli heyeti toplantısı gerçekleştirilmeden yapılan işlere ait evraklara daha sonra bu sanıkların imzalarının tamamlattırıldığı, Valilik görev, yetki dağılımında vakfa bakmakla vali yardımcısının görevlendirilmesinin vakıf yönetimiyle ilgisi olmayan kişilere doğrudan vakıf malları üzerinde tasarruf yetkisi verilmesi anlamına geleceği, bu durumun Türk Medeni Kanunu ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununa aykırılık teşkil edeceği, ancak kamu görevlisi olan bu sanıkların vakıf personeli ve sekretarya hizmetlerinin işleyişi üzerinde gözetim ve denetim yetkileri bulunmasına rağmen bu görevlerinin gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösterdikleri nazara alındığında eylemlerinin diğer unsurlarının da varlığı halde ancak TCK'nın 257/2. maddesi kapsamında kalan ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği anlaşılmakla Kayseri Valiliği İl İdare Kurulunun 02/07/2009 tarih ve 33 sayılı Kararı ile de her iki sanık hakkında bu eylemlerden dolayı soruşturma izni verilmemiş olması karşısında CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca davaların düşmesine karar verilmesi gerektiği nazara alınmadan yine dosya kapsamı ve oluşa uygun düşmeyen gerekçeler, yanılgılı hukuki değerlendirmeler sonucu yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri tesis edilmesi, Kanuna aykırı, sanıklar müdafiileri, O yer Cumhuriyet Savcısı ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, R.. Y.., B.. Ö.. ve A.. Y.. hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan verilen mahkumiyet kararları yönünden esası incelenmeyen hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozmanın mahiyetine, tutuklu kaldıkları sürenin 2 yıl 4 aya yaklaşmasına, toplanacak delil kalmamasına, muhtemel mağduriyetlerinin önlenmesine, adil yargılanma ve tutukluluğun makul süreyi aşmaması ile ölçülülük ilkelerine göre sanıklar B.. Ö.. ve A.. Y..'ın bihakkın TAHLİYELERİNE, başka suçtan ilişikleri bulunmadığı takdirde derhal salıverilmeleri hususunun mahalline bildirilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 28/03/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.