Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 12596 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 495 - Esas Yıl 2012
MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Basit zimmetHÜKÜM : Sanıkların nitelikli zimmet suçundan mahkümiyetlerine Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 1997/303 Esas sayılı iddianamesi ile zimmet suçuna ilişkin olarak “…sanıkların….kooperatife iş yapması mümkün olmayan kişilere (oto satıcısı gibi) kooperatif çekleri ile ödeme yaptıkları, aynı zamanda müteahhit olan sanık ...’ın kendi inşaatına aldığı malzemelerin bedelini kooperatife ödettiği…” iddiasıyla açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda “…bilirkişi raporunda ayrıntıları açıklandığı üzere inşaata girmediği ve inşaatta kullanılmadığı halde kullanılmışçasına işlem yapıldığı, fatura alınıp kullanıldığı, bu suretle sanıkların suç tarihi itibariyle büyük değer ifade eden miktarda toplam 68.775.750.TL tutarındaki kooperatif parasını nitelikli biçimde ve müteselsil şekilde zimmetlerine geçirdikleri…” kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de;İddianamenin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 163/2. (5271 sayılı CMK.nun 170) maddesi uyarınca iddianamede “sanığın açık kimliği, isnat olunan suçun neden ibaret olduğu, suçun kanuni unsurlarıyla uygulanması gereken kanun maddeleri, deliller ve duruşmanın yapılacağı mahkemenin gösterilmesinin zorunlu olduğu, aynı Kanunun 257. (5271 sayılı CMK'nın 225) maddesinin, “Hükmün mevzuu, duruşmanın sonucuna göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir. Fiili takdirde mahkeme, iddia ve müdafaalarla bağlı değildir.” hükmü uyarınca da, hükmün konusu iddianamede gösterilen fiil olup, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulmasının mümkün bulunmadığı; buna göre de, mahkemenin sübutunu kabul ettiği olayla ilgili olarak sanıklar Fehmi ve Abdullah hakkında iddianame içeriğine göre açılmış bir kamu davası olmadığı, sanık ...’le ilgili olarak ise zimmet miktarının belirtilmediği gözetilmeden, iddia tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 163/2. maddesine aykırı biçimde düzenlenmiş iddianamedeki sanıklara yüklenen suçların kanuni unsurlarını da içerecek biçimde açıklattırılması sağlanılmadan ve buna göre sanıkların savunmalarının alınması gerektiği gözetilmeden ve CMK'nın 225. maddesindeki "hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir." şeklindeki yasal düzenlemeye aykırı olarak yargılamaya devamla yazılı şekilde hükümler kurulması, Dairemizin tevdii kararı üzerine sureti dosya arasına alınan ..., .... ve ... tarafından düzenlenen 23/06/1999 tarihli teknik bilirkişi kurulu raporunda 147 sayfa olduğu belirtilen Ek 6 olarak gösterilen belgeler temin edip dosya arasında denetime olanak verecek şekilde bulundurulmadan hüküm tesisi, Kabule göre de;Sanık ...’nin kollukta alınan 01/07/1996 günlü beyanında harcamaların başkan tarafından yürütüldüğünü, sanık ...’ın da kollukta alınan 08/05/1996 tarihli beyanında kooperatif başkanına kooperatife ait çekleri malzeme almak üzere verdiklerini savunması, hükme esas alınan 12/04/2002 ve 21/09/2005 günlü Sayıştay emekli uzman denetçilerinden oluşan bilirkişi raporlarında açıkça yasal defterlerin ve banka hesap ekstre asıllarının gönderilmediğinin belirtilmesi karşısında, bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olmadıkları nazara alınarak, suç tarihi ve öncesine ait yasal defterler ve defterlerin dayanağı belgeler ile gelir ve giderlere ilişkin tüm evraklar temin edilip dosya ile birlikte Sayıştay emekli uzman denetçilerinden oluşacak üç kişilik bilirkişi heyetine tevdii edilerek, suç tarihlerinde kooperatifin sağladığı tüm gelirler ve kooperatifin gaye ve inşaatları için yapılanlar dahil tüm giderlerinin, kasa ve banka hesapları bakiyesinin belirlenmesi, bakiye ile kayıtlarda görünen para miktarının karşılaştırılıp iddianameye konu eylemler değerlendirilerek sanıkların uhdesinde para kalıp kalmadığı, zimmet suçunun oluşup oluşmadığının saptanması, iddia, savunmalar, tanık beyanları, raporlar ve tüm dosya kapsamına göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken, yönetim kurulu üyelerinin başkanın eylemlerine ne şekilde iştirak ettikleri de açıklanıp tartışılmadan, eksik araştırma ile suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hükümler kurulması,Sanıklar lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK'nın 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenleme nedeniyle, sanıkların eyleminde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkümiyet hükmü kurularak sonucuna göre lehe kanunun belirlenmesi gerektiğinin nazara alınmaması,Suçun zincirleme biçimde işlendiği kabul edilmesine rağmen TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılmayarak sanıklar hakkında eksik ceza tayini,Suçun 5237 sayılı Yasanın 53/1-d maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiğinin kabul edilmesi karşısında aynı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nun 321 ve 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 06/12/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.