Tebliğname No : 5 - 2013/192696MAHKEMESİ : Tavşanlı Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 10/04/2013NUMARASI : 2013/26 Esas, 2013/38 KararSuç : İcbar suretiyle irtikaba teşebbüsMahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi;Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 24/01/1983 tarih ve 8-486/6 sayılı Kararında da belirtildiği üzere, "yerinde görülmeyen sair itirazların reddine" tabirinin hükmün bir bölümünün onandığı anlamına gelmediği hususu göz önüne alınarak hükmün yeniden değerlendirilmesine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:Dosya kapsamı ve Tavşanlı Asliye Ceza Mahkemesinin 2003/403 Esas, 2004/12 Karar sayılı ve 22/01/2004 tarihli ilam içeriğinden, sanıkların Tavşanlı Kadastro Müdürlüğünde kadastro teknisyeni olarak görev yaptıkları, bir şirketin Aliköy Beldesi Zafer Mahallesinde bulunan taşınmazlar üzerine patlayıcı madde fabrikası yapmayı planladığını bildirmesi üzerine Kadastro Kanununun 11/3. maddesi gereğince alınan kısmi kadastro çalışması kararı üzerine bu taşınmazların kadastro tespit işlemlerinde görevlendirildikleri, şirket temsilcisi olan katılandan 40.000'er TL istedikleri, paranın verilmemesi halinde işi yavaşlatacaklarını ve taşınmazları Hazine adına tespit ederek işi zorlaştıracaklarını söyledikleri, katılanın istenen parayı vermemesi üzerine de 101 Ada 363, 364, 365, 384, 405, 431, 432, 433, 436, 437 nolu parselleri Hazine adına tespit ettikleri, yapılan yargılama sonucu 433 nolu parsel dışındaki taşınmazların Hazine adına yapılan tespitlerinin iptal edilerek gerçek kişiler adına tespit ve tescile karar verildiği; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, somut olayın oluş şekline göre sanıkların öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan davranışlarınınbulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı; sanıkların eylemlerinin 765 sayılı Yasanın 212/1, 61. maddelerine uyan yapması gereken işi yapmak için rüşvet almaya teşebbüs suçuna vücut vereceği, ancak 765 sayılı Yasanın 212. maddesinin bir ve ikinci fıkralarında basit ve nitelikli rüşvet alma suçları ayrı ayrı düzenlenip yaptırım altına alındığı halde, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın rüşveti tanımlayan ve 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile değişiklik yapılıncaya kadar yürürlükte kalan 252/3. maddesinde "Rüşvet bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır." denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının (05/07/2012 tarihine kadar) rüşvet suçu kapsamından çıkarıldığı nazara alındığında sanıkların bu şekilde görevlerinin gereklerine uygun davranmaları karşılığında menfaat temin etmeye çalışma şeklinde gerçekleşen eylemlerinin 5237 sayılı TCK'nın 257/3. maddesine uyan görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüs niteliğinde olduğu, 19/12/2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Yasa ile TCK’nın 257/3. maddesinde değişiklik yapıldığı, 05/07/2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 105/5-b maddesi ile de 5237 sayılı TCK'nın 257/3. madde ve fıkra hükmünün yürürlükten kaldırıldığı ve bu suretle aynı Kanunun 87. maddesiyle değiştirilen TCK'nın 252/2. maddesinde düzenlenen rüşvet suçuna dönüştüğü, sanıkların en lehine olan yasal düzenlemenin 6086 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten önceki haliyle 5237 sayılı TCK'nın 257/3-1. maddesi olduğu, bu maddede öngörülen cezasının tür ve tutarına nazaran aynı Kanunun 66/1-e ve 67/4. maddelerinde belirlenen 12 yıllık asli ve ilave zamanaşımına tabi olduğu, suç tarihi olan Şubat 2002 ile inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından 5237 sayılı TCK'nın 7/2 ile 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilmek suretiyle hükümlerin CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden sanıklar hakkında açılan kamu davalarının aynı Yasanın 322 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca zamanaşımı sebebiyle ayrı ayrı DÜŞMESİNE, 08/06/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.