MAHKEMESİ : Gölcük 2. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 17/12/2013NUMARASI : 2011/137-2013/761Taraflar arasındaki kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan taşınmaz bedeli ile mahrum kalınan gelirin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın usulden reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davacı vekilince verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: - K A R A R –Dava, kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan taşınmaz bedeli ile mahrum kalınan gelirin tahsili istemine ilişkindir.Mahkemece davaya bakmanın idari yargının görevi dahilinde olduğundan bahisle davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre; dava konusu taşınmazların tapulama çalışmaları sonucunda 1956 senesinde kök muris Mehmet oğlu H. C.. adına tescil edildiği, 2004 tarihinde yapılan taksim sonucu taşınmazların davacının murisi olan Mehmet Cura'ya geçtiği, adı geçen kişinin 10.11.2009 tarihinde vefat ettiği, Gölcük Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 2010/5E.-7K. Sayılı veraset ilamına göre davacı Zeliha'nın muris M.C..'nın tek mirasçısı olduğu, taşınmazların bulunduğu bölgede 1994 yılında orman kadastrosu çalışmalarına başlandığı, taşınmazların orman sayılan yerlerden olduğu tespit edilerek orman kadastro çalışmalarının 10.06.1994'te ilan edildiği, bu tahdide itiraz edilmemesi nedeniyle 10.12.1994 tarihinde kesinleştiği, tapu kaydına “tamamı orman sınırları içerisinde kalmaktadır” şerhi konulan ve halen davacı adına kayıtlı olan taşınmazların tapusu iptal edilmemekle birlikte hukuki değerini yitirdiği anlaşılmıştır.Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa Md. 35/1, AİHS Ek Prot. 1-1). Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır. Mülkiyet hakkı, ancak kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir. Ne var ki, bu sınırlandırma veya kaldırma gerçekleştirilirken; T.C.Anayasasının 90/5.maddesi ile iç hukukun üstünde sayılan AİHS Hükümleri gereğince AİHM tarafından oluşturulan 30.5.2006 tarih 1262/02 sayılı kararda ifade edildiği üzere; "...bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin ...", "kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği...", bu önlem alınırken "...başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir oransallık ilişkisi olması gerektiği...", kişinin "...kişisel ve haddinden fazla yük taşıma zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı..." açıktır. Diğer bir anlatımla, kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin hakkı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır.Somut olayda; dava konusu taşınmazların tapu kaydının oluşmasından çok daha sonra yapılan orman kadastro çalışmaları sonucunda “Devlet Ormanı” olarak sınırlandırılmış olup, taşınmazların da içinde bulunduğu bu saha eylemli orman alanıdır ve bu haliyle davacının Anayasa'nın 35. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının sahibine tanıdığı hakları kullanma imkanı kısıtlandığı gibi, adına olan tapu kaydının hukuki değerini yitirdiği, orman alanı olarak tahdit edilen taşınmazlara davalılardan O.. M..nün fiilen de el attığı ve böylece dava konusu olayda kamulaştırmasız el atma olgusunun gerçekleştiği sabit olup taşınmazların aynına ilişkin bu davada 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı İ.B.K uyarınca adli yargının görevli olduğu açıktır. Bu nedenle, işin esasına girilerek alınan rapor değerlendirilmek suretiyle taşınmazların dava tarihindeki değeri belirlenip bedelinin sorumlu idare olan O.. M..nden tahsiline, Hazine hakkında açılan davanın ise husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın görev yönünden reddine karar verilmesi, Doğru görülmemiştir.Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, 26.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.