MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki asıl ve birleşen dava tapu sicilinin yanlış tutulmasından dolayı uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nun 1007. maddesi uyarınca tazmini davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davacılar ile asli müdahil ... vekilleri yönünden verilen dilekçeler ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: - K A R A R –Dava ve birleştirilen dava tapu sicilinin yanlış tutulmasından dolayı uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nun 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, asıl dava ve birleştirilen dava davacılar vekili ile asil müdahil ... vekilince temyiz edilmiştir.Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden, asıl dava da dava konusu (eski) 209 parsel sayılı taşınmazın 63.680 m² yüzölçümlü olarak tamamının 17.10.1954 tarihli tapulama komisyonunca Hazine adına tespit ve 08.11.1955 tarihinde Hazine adına tescil edildiği, söz konusu tapulama tutanağının tasarruf sebebi bölümünde; gayrimenkulün ... merasında bir parça olduğu ve halen mera olarak kullanılmadığının, Askeriyenin işgalinde bulunan bu yerin kimsenin tapu ile tasarrufunda bulunmadığının muhtar ve bilirkişilerin sözlerinden anlaşılmış olmakla, Maliye Hazinesi adına tahdit ve tesbitinin yapıldığı, ayrıca ... Köyü Muhtarlığından alınan 01.06.1956 tarihli yazı eki ile 24.02.1956 tarihli zabıt varakasında taşınmazın ... Köyü tarafından 1935 senesinde mera olarak kullanılmakta olduğunun belirtildiği, dava dışı 3 üncü kişi tarafından açılan kayıt tashihi davası neticesinde taşınmazın 7.530 m²'lik kısmının Hazine uhdesinden çıkarılmış olduğu, kalan 56.150 m²'lik kısmının 24.01.1972 tarihinde eski (209) parsel nosu ile Hazine adına kaydının olduğu söz konusu taşınmazın daha sonra ifraz görmesi nedeniyle 30.11.2009 tarihinde 1157 ve 1158 parsellerin oluşmuş olduğu ve halen de Hazine adına kayıtlı olduğu, davacıların; taşınmazın 08.11.1955 tarihinde Hazine adına yapılan tescili nedeniyle tapulama komisyonuna müracaat ettikleri, Tapulama Komisyonunun 03.09.1973 günlü kararı ile davalı taşınmazın 11.610m²'lik kısmının davacılar adına tesciline karar verildiği, Hazinenin itirazı üzerine ... Tapulama Mahkemesinin 05.05.1980 gün 1980/4 esas, 1980/32 sayılı kararında bu komisyon kararının kaldırılmasına karar verildiği ve kararın 11.07.1980 tarihinde kesinleştiği, yine davacıların ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesine açtıkları tapu iptal tescil davası sonucu da, mahkemece 11.11.1987 tarih 1986/867 esas, 1987/924 sayılı karar ile davacıların tapulama öncesi bir sebebe murisi evvellerinin tapusuna dayandıkları ve bu durumda 10 senelik dava açma süresini geçirdikleri, idari yoldan başvuruları sonucu Hazine tarafından açılan davada da komisyon kararının kaldırılmış olduğu ve taraflar arasında kesin hüküm teşkil ettiği ve davanın 10 senelik sukutu hak süresi içinde açılmadığından reddine karar verildiği, bu kararın 28.12.1987 tarihinde kesinleştiği anlışılmıştır.4721 sayılı TMK'nun 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder" hükmü yer almakta olup, burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalması temeline dayanır. Çünkü; sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararı da ödemekle yükümlüdür. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımayıp, sadece Devletin memuruna rücuu sırasındaki iç ilişkide önemlidir.Açıklanan nedenlerle; TMK'nun 1007. maddesinde de düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin 818 sayılı Borçlar Kanununun 41 ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 60. maddesindeki zamanaşımı; kurallarının uygulanma imkanı bulunmadığı gibi, TMK'nun 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla 818 sayılı Borçlar Kanununun 125/6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. maddesindeki 10 yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanmalıdır. Bu nedenle; asıl davada 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Yasanın 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresi de geçtiğinden sonuç itibariyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;1) Birleşen dava ile ilgili olarak olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmadığı gibi, davacısı, dava konusu ayrı olan bu nedenle de aralarında fiili ve hukuki irtibat bulunmayan bu davaların birleştirilmesine kararı verilmesi,2) Kabule göre de; asli müdahil ... hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması,Doğru görülmemiştir.Bu nedenlerle, davacılar ile asli müdahil ... vd. vekillerinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U....nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz edenlerden peşin alınan temyiz harçlarının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harçlarının Hazineye irad kaydedilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.