MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki orman sınırları içerisinde kalan taşınmazların bedeli ile mahrum kalınan gelirin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kısmen kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: - K A R A R –Dava, orman sınırları içerisinde kalan taşınmazların bedeli ile mahrum kalınan gelirin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre; dava konusu taşınmazların geldisi olan 96 parsel sayılı taşınmazın tapulama çalışmaları sonucunda 1956 yılında senetsizden ... isimli şahıs adına tescil edildiği, bu parselde yapılan imar uygulaması nedeniyle dava konusu taşınmazların oluştuğu, davacının da dava konusu taşınmazları satın almak suretiyle 29.01.1992 tarihinde malik olduğu, taşınmazların bulunduğu bölgede 1993 yılında orman kadastrosu çalışmalarına başlanıldığı ve her iki taşınmazın da orman sayılan yerlerden olduğunun tespit edildiği ve kadastro çalışmalarının 13.10.1995’te ilan edildiği, davacının bunun üzerine orman sınırlamasının iptali ve ??erhin kaldırılması için ...Müdürlüğü aleyhine dava açtığı, ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/561 esas- 2006/453 sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda, taşınmazların orman vasfından olduğu ve ...Komisyonunun orman sınırlamasına ilişkin kararının doğru olduğundan bahisle davanın reddine karar verildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçerek 4.7.2008 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa Md. 35/1, Ek Prot. 1-1). Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır.Mülkiyet hakkı, ancak kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir veya tamamen kaldırılabilir. Ne var ki, bu sınırlandırma veya kaldırma gerçekleştirilirken; T.C.Anayasasının 90/5.maddesi ile iç hukukun üstünde sayılan Hükümleri gereğince tarafından oluşturulan 30.5.2006 tarih 1262/02 sayılı kararda ifade edildiği üzere; “… bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin…”, “kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği…”, bu önlem alınırken “… başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir oransallık ilişkisi olması gerektiği…”, kişinin “… kişisel ve haddinden fazla yük taşıma zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı…” açıktır. Diğer bir anlatımla, kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin hakkı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır. Somut olayda; dava konusu taşınmazlar orman olarak sınırlandırılmış, malikin mülkiyet ve tasarruf imkanı ortadan kaldırılmıştır. Nitekim, de ve –Türkiye 22 Eylül 2009 tarih, 24620/04 sayılı kararı ve 23 Mart 2010 tarih, 2150/05 sayılı kararlarında, bir taşınmazın kamu orman arazisi olarak vasıflandırılmasıyla birlikte malikin mülkiyet hakkını kullanmasına yönelik bir müdahalenin olduğunu ve bu vasıflandırmanın söz konusu taşınmazın tasarruf nisabını önemli ölçüde azaltan bir etki oluşturduğunu, malikin arazisinden gerçek anlamıyla istifade edemediğini ve her anlamda mülkiyet hakkının içini boşaltan bir etki yarattığını kabul etmiştir. Davacının taşınmazları orman olarak sınırlandırıldığı ve taşınmazlardan yararlanma ve tasarruf etme hakkı kısıtlandığı halde, tapusu davacı üzerinde diye tazminat talebinin reddi, Ek 1 nolu Protokolün 1.maddesi ile ’nin 6. maddesine aykırıdır. Bu nedenle, Orman olarak sınırlandırılan ve tapusu halen davacı üzerinde bulunan taşınmazın bedelinin ödenmesine karar verilmesi ilke olarak doğru olduğu gibi, mahrum kalınan gelire ilişkin talebin de reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;1) Dava konusu taşınmazlar orman sayılan yerlerden olup, orman sınırları içerisinde bulunması nedeniyle davacının taşınmazlardan yararlanma ve tasarruf etme hakkı kalmadığından, ayrı bir tüzel kişiliği bulunan Müdürlüğü davaya dahil edilip, onun yönünden davanın kabulüne Hakkındaki davanın ise Husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,2) Dava konusu taşınmaz mal arsa niteliğinde olup, arsaların bedelinin değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur. Bu itibarla, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bilirkişi raporlarında bu yönteme uyulmadan değer biçilmiştir. Bu durumda taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre taşınmazın m2 birim bedelinin tespiti ile ve dava konusu taşınmaz ile emsallerin Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Taktir Komisyonunca resen belirlenen emlak vergisine esas değerleri getirtilerek raporun denetlenmesi gerektiğinin düşünülmeden soyut ifadelerle değer biçen bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması,3) Bedeline hükmedilen dava konusu taşınmazların davacı üzerindeki tapularının iptali ile orman vasfı ile adına tesciline karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,Doğru görülmemiştir.Davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle...nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.