Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 36059 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 31338 - Esas Yıl 2012





Tebliğname No : 2 - 2011/91146MAHKEMESİ : İzmir(Kapatılan) 4. Sulh Ceza MahkemesiTARİHİ : 30/09/2010NUMARASI : 2009/889 (E) ve 2010/1001 (K)SUÇ : Çevrenin kasten kirletilmesiYerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;I- Genel İlkeler: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır. Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır. Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir. “Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir. Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir.Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK'nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir. II – Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:2872 sayılı Kanunun ek 1/a maddesi “Toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine, giderilmesine ilişkin usûl ve esaslar ilgili kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir” hükmünü içermektedir. Aynı Kanun’un 20. maddesinin (j) bendine göre Kanunda ve yönetmelikte öngörülen yasaklara veya standartlara aykırı olarak veya gerekli önlemleri almadan atıkları toprağa vermek yaptırım gerektiren bir eylem olarak tanımlanmıştır. Alıcı ortam olan toprağın kirlenmesinin önlenmesi, kirliliğin giderilmesi, arıtma çamurlarının ve kompostun toprakta kullanımında gerekli tedbirlerin alınması esaslarını sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde ortaya koymak amacıyla önce 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddesine istinaden 31.05.2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. 08.06.2010 tarihinde ise aynı amaçlar için bu kez 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun ek 1/a maddesine dayanılarak Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik kabul edilerek uygulamaya konulmuş ve 2005 tarihli Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. 2005 tarihli Yönetmeliğin 7/a, 2010 tarihli Yönetmeliğin ise 6/b maddesiyle, genel ilke olarak her türlü atık ve artığın, Çevre Kanunu ve ilgili mevzuatta belirlenen standart ve yöntemlere aykırı olarak ve toprağa zarar verecek şekilde, doğrudan veya dolaylı biçimde toprağa verilmesi, depolanması gibi faaliyetlerde bulunmak yasaklanmıştır. Her iki Yönetmelik de, “Tanımlar” kenar başlıklı 4. maddelerinde atık tanımı yapmak suretiyle, toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan atıkların neler olduğunu belirlemiştir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu iki Yönetmeliğin, atıkların çeşitlendirilmesi ve sınıflandırılmasına ilişkin düzenlemelerinde farklılıklar bulunmaktadır. Bu bağlamda;A) 2005 tarihli Yönetmelik, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 3., Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 3., Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 4., Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 4. maddelerinde atık olarak tanımlanmış unsurları toprak kirliliğine neden olacak atıklar olarak kabul etmiştir. B) 2010 tarihli Yönetmelik ise “Tanımlar” kenar başlıklı 4. maddenin;a) 4/(b) bendindeki düzenleme ile 05.07.2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin EK-1’inde yer alan sınıflardaki maddeleri, b) 4/(n) bendindeki düzenleme ile kendi ekindeki Ek-1 listesinde yer verilen maddeleri, c) 4/(z/ğğ) bendindeki düzenleme ile Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek IV listesinde (A) ve (M) ile işaretlenmiş atıklarla, Ek-III/B’de yer alan eşik konsantrasyonu üzerinde değere sahip olan atıkları,d) 4/(z/hh) bendindeki düzenleme ile Tehlikeli Maddelerin ve Müstahzarların Sınıflandırılması, Ambalajlanması ve Etiketlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasının (II) bendinde tanımlanan tehlikeli maddeler ve müstahzarlar ile Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 3. maddesinde yer alan tehlikeli maddeler tanımına giren tüm maddeleri, Toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali olan atık olarak kabul etmiş, (u) bendindeki düzenleme ile de kendi eklerinden olan Ek-2 Tablo 2’de yer alan faaliyetleri potansiyel kirletici faaliyetler olarak belirlemiştir. 2005 tarihli Yönetmeliğin 4. maddesinde stabilize arıtma çamurunun; “Fermente edilebilirliğini ve kullanımından kaynaklanan sağlık tehlikelerini önemli ölçüde azaltmak üzere, biyolojik, kimyasal ya da ısıl işlemden, uzun süreli depolama ya da diğer uygun işlemlerden geçirilmiş arıtma çamurları” olduğu ifade edilmiş, 10 ilâ 13. maddelerinde bunların toprakta kullanım koşulları belirlenmiştir. Yine 4. maddedeki tanımlamaya göre “ham çamur”; “evsel ya da kentsel atıksuları işleyen arıtma tesislerinden ve evsel ve kentsel atıksulara benzeyen bileşimdeki atıksuları arıtan diğer arıtma tesislerinden gelen arıtma çamurları, fosseptik tanklarından ve evsel ya da kentsel atıksuları arıtmak için kullanılan diğer tesislerden gelen arıtma çamurları ve bunların dışındaki diğer arıtma tesislerinden gelen arıtma çamurları” olup, bunların toprakta kullanımı da 12. maddedeki düzenleme ile yasaklanmıştır.Doğrudan toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine hizmet eden bu yönetmeliklerin yanısıra, “atıkların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetimlerinin sağlanmasına yönelik esasları” belirleyen 2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ile “Her türlü atık ve artığın çevreye zarar verecek şekilde doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesi, depolanması, taşınması vb faaliyetleri düzenleyen” 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin de toprak kirliliğine ilişkin yasaklamalarına değinmek gerekir. 05.07.2008 tarihinden itibaren yürürlükte olan Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 4/a ve 6. maddelerine göre, Yönetmeliğin EK-I listesinde yer alan sınıflandırılmış atıkların, toprağa, denizlere, göllere, akarsulara ve benzeri alıcı ortamlara dökülmesi, dolgu yapılması yasaktır. Anılan Yönetmeliğin EK-I listesinde yer alan sınıflandırılmış atıklar, 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin 4/b maddesinde de toprağı kirleten/kirletme ihtimali bulunan atık olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla 05.07.2008 tarihinden itibaren Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin EK-I listesinde yer verilen atıklar, toprağı kirleten/kirletme ihtimali bulunan atıklar olarak kabul edilmelidir. Öte yandan, 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 18. maddesi, “evsel ve evsel nitelikli endüstriyel atıksuların, fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemleri sonucunda ortaya çıkan, suyu alınmış, kurutulmuş çamuru” ifade eden ve katı atık sınıfında kabul edilen “arıtma çamurunun”, denizlere, göllere ve benzeri alıcı ortamlara, caddelere, ormanlara ve çevrenin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olacak yerlere dökülmesini yasaklamıştır. Görüleceği üzere; toprak kirliliğine ilişkin 2005 ve 2010 tarihli yönetmeliklerin her ikisi de, Çevre Kanunu ve ilgili mevzuatta belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan her türlü atık ve artığın doğrudan toprağa verilmesini yasaklamakla birlikte, toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan atıkların çeşitlendirilmesi ve sınıflandırılması hususunda farklı düzenlemelere yer vermiştir. Bu durumda, alıcı ortamlardan toprağa verilmesi suç oluşturacak olan atığın, 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği kapsamında bulunması, bu kapsamda değilse;A) 2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nin yürürlüğe girme tarihi olan 31.05.2005 ile Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin yürürlüğe girme tarihi olan 05.07.2008 tarihleri arasında gerçekleşen eylemler bakımından, 2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinin 4. maddesinde diğer Yönetmeliklere atıf suretiyle belirlenen atıklardan olması, B) Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 05.07.2008 tarihinde yürürlüğe girmesi, 2010 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin anılan yönetmeliğe yollama yapmış olması ve 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmesi dikkate alındığında, 05.07.2008 ile 08.06.2010 tarihleri arasında işlenen eylemler yönünden Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek-1 listesinde belirtilen atık türlerinden olması, C) 2010 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmesi, toprağı kirleten, kirletme ihtimali bulunan atıklara ilişkin önceki yönetmelikten farklı nitelikte atık gruplarını oluşturması nedeniyle de 08.06.2010 tarihinden sonra işlenen suçlar bakımından, 4/b maddesinde bahsedilen kirletici unsurlara ilaveten, atığın; - (n) bendi ile kendi ekindeki Ek-1’de tablo halinde gösterilen jenerik kirletici sınır değerlerini aşması, - z/ğğ bendinde belirtilen nitelikte tehlikeli atık veya z/hh bendinde tanımlanan tehlikeli madde sınıfına ilişkin koşulları taşıması, Gerekmektedir.Farklı tarihlerde farklı atık listeleri benimsenmiş olması karşısında, zaman bakımından uygulama ilkesinin zorunlu sonucu olarak suç tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelikte toprağı kirlettiği yahut kirletme ihtimali taşıdığı kabul edilen atığa, sonradan yürürlüğe giren yönetmelikte de yer verilmiş olmalıdır.III - Yargılamaya Konu Olay1) Sanıklara Yöneltilen Suçlama Sanıklar hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianamede; “M.. A..'un kendisine ait Kısıkköy'de kimyasal maddeler üreten işyeri olduğu, bu işyerine ait ve kimyasal atıklar olduğu anlaşılan varillerini belli bir ücret karşılığı anlaşarak şüpheli B.. A..'a taşıtarak çevreye attırmak üzere anlaştığı, diğer şüpheli U.. Ş.. ile beraberce bu iki şüphelinin kimyasal atık olan ve çevreye zararlı olan bu maddeleri, G.. Köyü'nün yakınlarında yer alan eski arıtma tesisisin bulunduğu araziye ve B.. E.. Spor Tesisinin bulunduğu alana attıkları, olayın belli bir ücretle bu atıkları taşıyan ve taşıtan şüpheli B.. A..'ın alacağını alamayarak şüpheli M.. A..'u tehdit etmesiyle ortaya çıktığı, nitekim şüpheliler hakkında İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bu nedenle gasp suçundan kamu davası açıldığı” iddialarıyla kasten çevrenin kirletilmesi suçundan dava açılmıştır. 2) Sanıkların Savunmaları Sanıklar U.. Ş.. ve B.. A.. hakkında, şikayetçi M.. A..’a ait bidonlar içindeki kimyasal atıkları para karşılığı usulüne uygun olmayacak şekilde imha ettikleri, vaat edilen parayı alamamaları üzerine de tehditle paralarını istedikleri, yağmaya teşebbüs suçunu işledikleri iddiasıyla dava açılmıştır. Bahsedilen davadaki anlatımlar nedeniyle çevre kirliliği eyleminden suç duyurusunda bulunulması üzerine soruşturma başlatılmıştır. Sanık B.. A.., savunmalarında özetle; Yaklaşık 6 yıldır korsan tabir edilen şekilde para karşılığı atık yağ, hurda topladığını, sanık M.. A..’un sanayi sitesinde kimya işi yaptığını, 2005 yılı başlarında, çalışanı Bünyamin isimli şahıs aracılığıyla kendisini bulduğunu, variller içinde yaklaşık 60 ton atık reçeller var bunlar bozuldu, götürüp imha et, at dediğini, her bir varilin yaklaşık 200 kg kadar olduğunu, ayrıca plastik bidonların da olduğunu, 15 bin dolara anlaştıklarını, kamyonete yüklediği atıkların büyük kısmını belki 60 sefer yaparak E...-1 mevkiinde spor salonu yapılan yerde dere yatağına attığını, dere yatağında ıslah çalışmaları olduğu için kim ne atarsa atsın üstünün örtüldüğünü, atıklardan geriye kalan yaklaşık 120 bidonu ise G... Köyü’nde arıtma tesisine koyduğunu, bidonlardan 23 tanesinin halen arıtma tesisinin yanında açıkta durduğunu, M.. A..’la para karşılığı anlaşma yapmasına rağmen parasını alamadığını, kendisinden şantaj ile para istendiğini beyan ederek şikayetçi olduğunu, diğer sanık U.. Ş..’in, çalıştırdığı hamalı olduğunu ve varillerin içindekileri bilmediğini aslında kendisinin de varillerin içinde ne olduğunu bilmediğini beyan etmiştir. Sanık B.. U.. Ş.., savunmalarında özetle; sanık B.. A..’ın anlattıklarının tamamen doğru olduğunu, kendisine ücret karşılığı varilleri taşımasının söylendiğini, varilleri fabrikanın önünden alıp kamyonete yüklediğini, nereye döküldüğünü ve içinde ne olduğunu da kesinlikle bilmediğini beyan etmiştir. Sanık M.. A.. savunmalarında özetle; kimya sanayicisi olup, K... Köyde fabrikası, Pınarbaşında da bir kısım emtialarını koyduğu deposu olduğunu, işçisi olan B..’in, depoda muhafaza ettiği bir takım emtianın sevkiyatı ile de ilgilendiğini, depo çevresinde hurda tabir edilecek boş variller, konteynırları bir tanıdığına aldırabileceğini söylemiştir. Nitekim bunların alındığını ve arsanın temizlendiğini söyledi, aradan 4 yıl geçtikten sonra tehdit edildiğini, atıkların gömülü yeri kendisinin bildiğini söyleyen, sanık U.. olduğunu tahmin ettiği kişinin, il çevre müdürlüğüne, belediye, polis gibi yerlere bildireceğini, yapmaması karşılığında on bin dolar para istediğini, kendinin de kabul ederek sanık Ufuk’a verdiğini, atıklarla hiç bir ilgisinin olmadığını, o tarihlerde uluslararası bir firma ile anlaşması olduğunu ve eşinin öğretim üyesi olması nedeniyle adlarının lekelenmemesi için parayı verdiğini savunmuştur.3) Dosyadaki Bilgi ve Belgeler Suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmada, sanıkların savunmaları alınmış, sanık B.. A.., atıkları attığı yere ilişkin yer göstermede bulunmuştur. İl Çevre ve Orman Müdürlüğü görevlilerinin de eşlik ettiği 08.06.2009 tarihinde yapılan yer göstermede, sanık ilkin 2005 yılının kış aylarından birinde bıraktığını söylediği bidonların yerini göstermiş, G.. Köyü'nde eski arıtma tesisi bahçesinde, duvarın yanına dizili halde 60’ar litrelik 28 adet bidon bulunmuş, ağızlarının kapalı, içlerinin dolu olduğu tespit edilmiştir. Sanık daha sonra, ifadesinde E..-1 mevkiinde spor salonu yapılan yerde dere yatağına attığını beyan ettiği atıkların yerini göstermek için bahsettiği yere götürülmüş, sanık 7108 sokak no 53 adresini göstermiş, adres üzerinde inşaat yapıldığı, yeni stadyumun altı olarak gösterdiği üçüncü yerin ise hafriyat dolgusu ile kapatıldığı görülerek, gösterilen yerlerde atık bulunamamıştır. 28 adet içi dolu bidon tespit edildiği halde, bidon içinde bulunan materyalden numune alındığına ve analiz yaptırıldığına ilişkin dosyada bilgi ve belge yoktur. Mahkeme, bidonlar içinde bulunan materyalin analizini yaptırmadan, analiz yapılıp yapılmadığını araştırmadan, tutanak düzenleyen İl Çevre ve Orman Müdürlüğü görevlilerini dahi dinlemeden, yargılandıkları yağma suçuna ilişkin davada birbirleri ile ihtilaflı olan sanıkların ifadelere dayanarak “atıkların kimyasal atık olduğunu” kabul edip, mahkûmiyet kararı vermiştir.4) Suç Tarihinin Tespiti İncelenen dava dosyasında ve UYAP üzerinden incelenen İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/304 esas sayılı yağma suçuna ilişkin yargılandıkları davada sanıklar, birbirleri ile çelişecek şekilde atıkların atıldığı tarih olarak 2004 ya da 2005 yılı 2005 yılının başı, 2005 yılının kış ayları gibi genel ifadeler kullanmıştır. TCK’nın 344. maddesine göre, Kanunun 181/1 ve 182/1 maddeleri 12.10.2006 tarihinde, maddelerin diğer fıkraları ise 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Genel ilke olarak atık veya artıkların, teknik usullere aykırı olarak alıcı ortama (toprağa, havaya veya suya) verilmesiyle suç oluşacaktır.Ancak özellikle imhası zor ve masraflı olan, özel tesis ya da ekipman gerektiren tehlikeli atıkların çeşitli muhafaza araçları; örneğin variller içinde toprağa gömülme, deniz dibine bırakılma gibi yöntemlerle, dolaylı biçimde alıcı ortama bırakıldığı durumlarda tehlike olasılığı ortaya çıkmakla birlikte, tehlikenin gerçekleşmesi, diğer bir deyişle atık veya artık maddenin alıcı ortama doğrudan nüfuz etmesi belirli bir sürenin geçmesini gerektirmektedir.Öte yandan, atık veya artığın bulunarak tehlikenin ortadan kaldırılması, çoğu kez, suçun ikrar veya ihbar edilmesi ve yer gösterme suretiyle mümkün olabilmektedir.Yargılama konusu olayda atıklar alıcı ortam olan toprağa yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesinden önce bırakılmış, ancak atık dolu varillerin bir kısmı, suç düzenlemesinin yürürlüğe girmesinden birkaç sene sonra 08.06.2009 tarihinde, sanık B.. A..’ın yer göstermesi üzerine bulunmuştur. Atıkların variller içinde toprağa gömülmesi eylemi icraî niteliktedir. Gerçekleştirildiği tarihte yasal düzenleme bulunmadığı için bu eylemin suç oluşturmayacağı düşünülebilir ise de, yasal düzenlemenin gerçekleştirilip eylemin suç olarak düzenlenmesinden sonra sanıklar bakımından, Kanunun yürürlük tarihi itibariyle, eyleminden doğabilecek tehlikeyi veya zararlı neticeyi engelleme yükümlülüğü doğmuştur. Bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen sanıkların bu ihmali davranışlarıyla çevre bakımından doğan tehlike olasılığının devamına neden oldukları, bir başka deyişle icraî davranışta bulunma yükümlülüğünü yerine getirmemeleri nedeniyle kusurlu bulundukları açıktır. Bu itibarla, somut olayda suç oluşturan eylemin yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştirildiğinden söz edilemez.5) Özetlenen Bilgi ve Belgelere göre ; A) Öncelikle İl Çevre ve Orman Müdürlüğünden, 08.06.2009 tarihinde bulunan varillerden numune alınıp analiz yaptırılıp yaptırılmadığı sorulmalı, varsa analiz sonuçları dosyaya getirtilmelidir. Numune alınmayıp analiz yaptırılmamış olsa bile sanık M.. A..’un iştigal ettiği iş kolu ve üretmesi muhtemel atıklara ilişkin ayrıntılı ifadesi alınıp, atığın niteliği ve kaynağı belirlenmelidir. 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun Ek 2 maddesi gereğince anlaşmalı laboratuar tespit edilerek, önceden yapılmış analiz sonuçları istenmeli, atıkların daha önce ne şekilde imha edildiğ saptanmalı, lisanslı firmalara teslim edilmiş ise teslime ilişkin belgeler getirtilmelidir. Tutanak düzenleyen İl Çevre ve Orman Müdürlüğü görevlileri duruşmada dinlenmelidir. İl Çevre ve Orman Müdürlüğünden, atığın imha edilip edilmediği sorulmalı, imha edilmemişse analizi yaptırılmalıdır. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden yağma suçuna ilişkin dava dosyasının tamamının onaylı örneği, dosya içine alınmalıdır. Tüm kanıtlar toplandıktan sonra üniversitelerin ziraat fakültesi toprak bölümü, çevre mühendisi ve kimya mühendisinden oluşacak bilirkişi heyetine dosya tevdii edilerek, yukarıda (II) numaralı kısımda gösterilen mevzuat ve düzenleyici işlemlerin her biri ile doğrudan bağlantı kurulmak sureti ile atığın toprağı kirlettiği ya da kirletme ihtimali taşıyıp taşımadığına ilişkin rapor aldırılıp, gerek görülürse atığın niteliği, TCK’nın 181/4. maddesinde bahsedilen atıklardan olup olmadığı yönünden de TÜBİTAK MAM’dan rapor alınarak belirlenip, 5235 Sayılı Kanun’un 12. maddesindeki göreve ilişkin düzenlemeler de dikkate alınıp, sonucuna göre sanıkların hukuki durumları takdir ve tayin edilmelidir. Atığın, TCK’nın 181/1 ya da 181/4 maddeleri kapsamında olması durumuna göre de suç tarihi, ilgili fıkranın yürürlüğe girme tarihi olarak kabul edilmelidir.B) Kabule göre de;Davanın, sanıklar B.. A.. ve U.. Ş..’in anlatımları üzerine açılmış olması karşısında; Sanık M.. A..’un azmettiren olup olmadığının, ifadelerin azmettireni ortaya çıkarma niteliği taşıyıp taşımadığının, dolayısıyla sanıklar B.. S.. A.. ve U.. Ş.. hakkında TCK’nın 38/3 maddesi gereğince cezada indirim yapılıp yapılmayacağının tartışılması gerekir.Açıklanan gerekçelerle; eksik incelemeyle hüküm kurulması hukuka uygun görülmemiştir.IV – Sonuç ve Karar Sanık M.. A.. müdafii ile sanıklar B.. A.. ve U.. Ş..’in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 15.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.