Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 34640 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 11725 - Esas Yıl 2013





Tebliğname No : 4 - 2011/131147MAHKEMESİ : Tekkeköy(Kapatılan) Sulh Ceza MahkemesiTARİHİ : 01/06/2010NUMARASI : 2009/173 (E) ve 2010/187 (K)SUÇ : Çevrenin kasten kirletilmesiYerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;I- Genel İlkeler: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır. Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır. Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir. “Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.” Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir. Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir. Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK'nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir. II – Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:1) Su Kirliliği ve Deniz Kirliliği2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (ı) ve (n) bentlerinde, denizler, içme ve kullanma suları (yapay ya da tabii göller, barajlar, akarsular, yer altı suları vs) ile içme ve kullanma suyu sağlama amacı dışındaki sular şeklinde üç grup su kaynağı belirlenmiş, tanker, gemi ve diğer deniz araçlarının kirletme faaliyetleri ayrıca düzenlenerek, sular her türlü kirlenmeye karşı koruma altına alınmıştır. Öte yandan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddelerine dayanılarak “Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirleme” amacıyla kabul edilmiştir. Bu Yönetmeliğin 16 ilâ 21. maddelerinde içme ve kullanma suyu temin edilen yüzeysel sularla ilgili kirletme yasaklarına, 23. maddesinde denizlerle ilgili kirletme yasaklarına yer verilmiş, 25 ilâ 36. maddelerinde ise atıksuların boşaltım ilkeleri açıklanmıştır. Yine Yönetmeliğin 6. maddesinde alıcı su ortamını kirleten en önemli kaynaklar ve etkenler dokuz bent halinde örnekleme yoluyla sayılmış, sınırlayıcı bir belirleme yapılmamıştır. Buna göre, fekal atıklar, organik atıklar, kimyasal atıklar, aşırı üretim artışına neden olan besin maddelerinin alıcı ortamın dengesini bozacak şekilde aşırı boşaltımı, atık ısı, radyoaktif atıklar, deniz dibinden taranan malzeme, çamur, çöp ve hafriyat artıklarının ve benzeri atıkların boşaltımı, gemilerden kaynaklanan petrol türevli katı ve sıvı atıklar (sintine suyu, kirli balast, slaç, slop, yağ ve benzeri atıklar), Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliğinin eklerinde belirtilen maddeler, örnekleme yoluyla sayılmış kirletici unsurlardır. Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinde alıcı ortam; “Atıksuların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yeraltı suları gibi yakın veya uzak çevre” şeklinde tüm su kaynaklarını kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Aynı maddede atık; “Her türlü üretim ve tüketim faaliyetleri sonunda, fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özellikleriyle karıştıkları alıcı ortamların doğal bileşim ve özelliklerinin değişmesine yol açarak dolaylı veya doğrudan zararlara yol açabilen ve ortamın kullanım potansiyelini etkileyen katı, sıvı veya gaz halindeki maddelerle atık enerji”, atıksu ise “Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya tamamen değişmiş sular ile maden ocakları ve cevher hazırlama tesislerinden kaynaklanan sular ve yapılaşmış kaplamalı ve kaplamasız şehir bölgelerinden cadde, otopark ve benzeri alanlardan yağışların yüzey veya yüzeyaltı akışa dönüşmesi sonucunda gelen sular” şeklinde tarif edilmiştir. Suların korunması ile ilgili esasları düzenleyen Yönetmeliğin 4/j maddesinde belirtilen genel ilke, atıksuların arıtılmadan doğrudan alıcı ortama verilmemesidir. Keza Yönetmeliğin 16/a-b bentlerinde arıtılsa dahi atıksular ile her türlü atık ve artığın içme ve kullanma sularına deşarjına izin verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. 21. maddesinde de, içme ve kullanma suyu temini dışındaki amaçlarla yapılmış göllere, göletlere ve set çekmek suretiyle biriktirilmiş sulara arıtılmamış evsel ve endüstriyel nitelikli atıksuların verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yine “Alıcı Ortama Doğrudan Boşaltım Esasları” kenar başlıklı 26. maddenin (d) bendinde ise “her türlü katı atık ve artıklarla, arıtma çamurları ve fosseptik çamurlarının alıcı su ortamlarına boşaltılması” yasaklanmıştır. Burada önemle vurgulanması gereken husus şudur; Yönetmeliğin 21/1. maddesinde sözü edilen içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj izni, arıtılmış olma koşuluna bağlanmıştır. Atıksuyun arıtılmış su olduğunu kabul etmek için de, bunların Yönetmeliğin 31. maddesi ile ekinde 16 grup halinde belirlenerek tablolar halinde gösterilen sektör kapsamındaki tesis tipi için kabul edilen limit deşarj değerlerine uygun olması gerekir. Aksi durumda atıksuyun tam olarak arıtıldığından, içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj edilme koşulunu sağladığından bahsedilemez. Özetle; içme ve kullanma sularına arıtılmış olsa dahi her türlü atık ve artığın deşarjı yasaklanmış, içme ve kullanma dışındaki sulara deşarj, arıtılmış olma koşuluna bağlanmış, atıksuyun arıtılmış olma ölçütü de, atıksuyun oluşum kaynağı dikkate alınarak Yönetmeliğin ekindeki sektörlere göre limit değerlerle ifade edilmiştir. Deniz kirliliği Konusunu düzenleyen kuralları değerlendirecek olursak; Anılan Yönetmeliğin “Denizlerle İlgili Kirletme Yasakları” kenar başlıklı 23. maddesinde özetle; 6. maddede bahsedilen kirletici etkileri doğuran her türlü deniz ve kıyı suyu kullanımı ile boşaltımlar tamamen yasaklanmış veya izne bağlanmıştır. Hiç kimse gerekli izni almadıkça denizlere yasaklanmış veya izne tabi kılınmış maddeleri atamaz ve boşaltamaz. Gemilerden çöp, petrol ve petrol türevleri ile bunlarla bulaşık sintine suları, kirli balast suları, slaç, slop, yağ ve benzeri katı ve sıvı atıklar ile her türlü kargo artık ve atıklarının boşaltılması yasaktır. Öte yandan gemilerden evsel nitelikli atıksu boşaltımı, tüm gemiler için Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşmenin (Marpol 73/78) Ek-IV hükümlerine tabidir. Hassas alan niteliğindeki koy ve körfezlerde, gemide arıtma cihazı olsa dahi gemilerden evsel nitelikli atıksu boşaltımı yapılamaz. Yüzme ve rekreasyon amacıyla kullanılan kıyı sularının kirlenmesinin önlenmesi için sahillerin kum bandı üzerinde veya burayı etkileyecek yakınlıkta inşa edilen fosseptiklerin sızdırmasız olması ve oluşan atıksuyun arıtma tesisi ya da kanalizasyon sistemine verilmesi gereklidir. Hafriyat artıkları, moloz, arıtma ve proses artığı çamurlar ve benzeri atıkların bertaraf amacıyla deniz ve kıyı sularına boşaltımı yasaktır. Yukarıda belirtildiği üzere denizlere deşarj izni bazı durumlarda atıksuyun arıtılmış olması koşuluna bağlanmıştır. Öte yandan atıksuyun arıtılmış su olduğunun kabul edilebilmesi için de, bunların Yönetmeliğin 31. maddesinde belirtilen 16 sektör bakımından Yönetmeliğin ekindeki tabloda gruplar halinde öngörülen limit deşarj değerlerine uygun olması gerekir. Aksi durumda atıksuyun tam olarak arıtıldığından, dolayısıyla deşarj edilme koşulunun gerçekleştiğinden bahsedilemez. Görüleceği üzere; açıklanan mevzuatla, çevrenin kirletilmesinin önlenmesi amaçlanmış, kişilere, temiz, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı sağlanması hedeflenmiştir. 2) Toprak Kirliliği 2872 sayılı Kanunun ek 1/a maddesi “Toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine, giderilmesine ilişkin usûl ve esaslar ilgili kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir” hükmünü içermektedir. Aynı Kanun’un 20. maddesinin (j) bendine göre Kanunda ve yönetmelikte öngörülen yasaklara veya standartlara aykırı olarak veya gerekli önlemleri almadan atıkları toprağa vermek yaptırım gerektiren bir eylem olarak tanımlanmıştır. Alıcı ortam olan toprağın kirlenmesinin önlenmesi başta olmak üzere çeşitli amaçlarla 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun ek 1/a maddesine dayanılarak 08.06.2010 tarihinde Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik kabul edilmiştir. Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 4. maddesi;a) (b) bendi gereğince 05.07.2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin EK-1’inde yer alan sınıflardaki maddeleri, b) (n) bendi gereğince kendi ekindeki Ek-1 listesinde yer verilen maddeleri, c) (z/ğğ) bendi gereğince Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek IV listesinde (A) ve (M) ile işaretlenmiş atıklarla, Ek-III/B’de yer alan eşik konsantrasyonu üzerinde değere sahip olan atıkları,d) (z/hh) bendi gereğince de Tehlikeli Maddelerin ve Müstahzarların Sınıflandırılması, Ambalajlanması ve Etiketlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasının (II) bendinde tanımlanan tehlikeli maddeler ve müstahzarlar ile Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 3. maddesinde yer alan tehlikeli maddeler tanımına giren tüm maddeleri, Toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali olan atık olarak kabul etmiş, (u) bendindeki düzenleme ile de kendi eklerinden olan Ek-2 Tablo 2’de yer alan faaliyetleri potansiyel kirletici faaliyetler olarak belirlemiş, ayrıca toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali olan atıkların doğrudan toprağa verilmesini yasaklamıştır. Toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine hizmet eden bu yönetmeliklerin yanısıra, “atıkların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetimlerinin sağlanmasına yönelik esasları” belirleyen 2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ile “Her türlü atık ve artığın çevreye zarar verecek şekilde doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesi, depolanması, taşınması vb faaliyetleri düzenleyen” 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin de toprak kirliliğine ilişkin yasaklamalarına değinmek gerekir. 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 18. maddesi, “evsel ve evsel nitelikli endüstriyel atıksuların, fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemleri sonucunda ortaya çıkan, suyu alınmış, kurutulmuş çamuru” ifade eden ve katı atık sınıfında kabul edilen “arıtma çamurunun”, denizlere, göllere ve benzeri alıcı ortamlara, caddelere, ormanlara ve çevrenin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olacak yerlere dökülmesini yasaklamıştır. Bu durumda, alıcı ortamlardan toprağa verilmesi suç oluşturacak olan atığın, 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği kapsamında bulunması, bu kapsamda değilse;A) Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 05.07.2008 tarihinde yürürlüğe girmesi karışısında, 05.07.2008 ile 08.06.2010 tarihleri arasında işlenen eylemler yönünden Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek-1 listesinde belirtilen atık türlerinden olması,B) 2010 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmesi, toprağı kirleten, kirletme ihtimali bulunan atıklara ilişkin önceki yönetmelikten farklı nitelikte atık gruplarını oluşturması nedeniyle de 08.06.2010 tarihinden sonra işlenen suçlar bakımından, 4/b maddesinde bahsedilen kirletici unsurlara ilaveten, atığın; - (n) bendi ile kendi ekindeki Ek-1’de tablo halinde gösterilen jenerik kirletici sınır değerlerini aşması, - z/ğğ bendinde belirtilen nitelikte tehlikeli atık veya z/hh bendinde tanımlanan tehlikeli madde sınıfına ilişkin koşulları taşıması, Gerekmektedir.Farklı tarihlerde farklı atık listeleri benimsenmiş olması karşısında, zaman bakımından uygulama ilkesinin zorunlu sonucu olarak suç tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelikte toprağı kirlettiği yahut kirletme ihtimali taşıdığı kabul edilen atığa, sonradan yürürlüğe giren yönetmelikte de yer verilmiş olmalıdır. Bu itibarla, yargılama sırasında öncelikle suça konu atığın cinsi ve alıcı ortam olan toprağa bırakıldığı tarihe göre tabi olduğu yönetmelik belirlenerek, ilgili yönetmeliğin hangi maddesinde veya ekinde bahsedilen atık kapsamına girdiği kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanmalı, ayrıca bütün bu hususlar Yargıtay denetimine olanak sağlayacak şekilde kararda açıkça gösterilmelidir. III - Yargılamaya Konu Olay1) Samsun Mobil 2 isimli santralin müdürü olan sanık Y.. Ş.., müdür yardımcısı sanık S.. K.. ile idari işler amiri olarak görev yapan sanık M.. Y.. hakkında “14/08/2007 tarihinde yaptıkları denetimde, tesiste kurulan deniz terminali boru hattından 6 nolu fuel oilin yağmur kanalına akıtıldığı, kanalın yaklaşık 100 metre sonra DSİ kanalına ulaştığının tespit edildiği, tesise ait deniz yakıt dolum hattı kullanım izni için yapılan basınç testi sırasında boru devresinde kalan yaklaşık 100-150 lt yakıtın su kanalına aktığının belirlendiği, aynı yerde 06/12/2007 günü yapılan denetimde ise Desülfürizasyon Ünitesinden çıkan alçı taşının çimento fabrikalarına verilmediği, çıkan alçı taşlarının tesise ait sahada gömülerek greyder vasıtasıyla tesviye edildiğinin tespit edildiği, bu suretle iki farklı tarihte iki kez çevrenin kasten kirletilmesi suçunu işledikleri” iddiasıyla dava açılmıştır. İddianamede sanıklara, 14.08.2007 tarihinde petrol türevi ile alıcı ortam olan suyu, 06.12.2007 tarihinde ise bilirkişilerin jips olarak adlandırdığı, denetim tutanağında ve ifadelerde alçı taşı olarak geçen desülfirizasyon ünitesinden çıkan katı atık ile alıcı ortam olan toprağı, dolayısıyla çevreyi kasten kirlettikleri iddiasıyla iki ayrı eylem yüklenmekte, iki ayrı alıcı ortamın kirletildiğinden söz edilerek iki kez cezalandırılmaları istenmektedir. 2) Samsun İ.. M.. görevlilerinin; a) 14.08.2007 tarihinde yaptıkları denetimde; enerji üretimi yapan tesiste kurulu deniz terminali boru hattından fuel oilin yağmur kanalına aktığı, yağmur kanalının 100 metre sonra DSİ kanalına karıştığı, kanalda balık ölümüne rastlanmadığı, tesis yetkililerinin, yakıt dolum hattı kullanım izni için yapılan basınç testi sırasında boru devresinde kalan tahminen 100-150 litre yakıtın su kanalına aktığını ifade ettikleri tespit edilmiş, analiz için numune alınmıştır. Denetim sırasında çekilen fotoğrafların incelenmesinde, petrol türevi atıkların DSİ kanalından aktığı net bir şekilde görülmektedir. Denetim Tutanağında numune alındığının belirtilmesine karşın, dosyada analiz sonuçları bulunmamaktadır. b) ÇED raporunda verilen taahhütlere uyulup uyulmadığını belirlemek için 16.12.2007 tarihinde yaptıkları denetimde ise; yağlı atıksular için arıtma sistemi (seperatör) kurulmuş olup, çıkan atıksuların değerlendirilmek amacıyla desülfirizasyon ünitesine verilmediği, desülfirizasyon ünitesinden çıkan alçı taşının da çimento fabrikalarına verilmeyip, tesise ait sahaya gömülerek greyder vasıtası ile tesviye edildiği tespit edilmiştir. Denetim sırasında çekilen fotoğrafların incelenmesinde, alçı taçlarının bir kısmının kamyonlardan toprak zemine gruplar halinde dökülmüş olduğu, bir kısmının ise toprak zemin üzerinde geniş bir alana greyder yardımı ile yayıldığı net şekilde görülmüştür. Alınan numunenin A..İnş. Çevre San. Tic. Ltd. Şti. çevre laboratuarınca yapılan analizinde, ağır metal içeren atığın, Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin (TAKY), Atıkların Düzenli Depo Tesislerine Depolanabilme Kriterlerini belirleyen EK 11/A listesinde öngörülen parametrelere uygun olduğu saptanmış, atığın, tehlikesiz atık olduğu ifade edilmiştir. 3) Sanıkların savunmalarından, santralin 29.07.2007 tarihinde faaliyete geçtiği, daha öncesinde üretim yapılmadığı, gemilerden santrale yakıt transferinde kullanılan boru hattında sızıntı olup olmadığının tespiti için basınç testi yapıldığı anlaşılmaktadır. Sanık Y.. Ş.., Cumhuriyet Savcısına verdiği ifadesinde basınç testi yapılırken vanalardan birinin açık kaldığını, yağmur kanalına 100-150 litre fuel-oil aktığını, aynı gün çevre temizliği yaptıklarını belirtmiş, sanıklar Mustafa ve Safi ise, çalışma sırasında hattın söküldüğünü, bu sırada hat içerisinde bulunan fuel oilin yağmur kanalına sızdığını ifade etmişlerdir. Alçı taşları hususunda ise, Desülfürizasyon ünitesinden çıkan alçı taşını Ünye Çimento Fabrikasına verdiklerini, çimento fabrikasının numune aldığını, analiz sonrasında mal kabulü yaptığını, bu nedenle oluşan alçı taşını depoladıklarını, toprağa gömerek gizlemediklerini, stoklamak için greyderlerin düzleme yaptığını, alçı taşlarını Ünye Çimento’ya bölümler halinde göndermeye başladıklarını savunmuşlardır. 4) Çevre mühendisi ve hukukçu bilirkişilerden oluşan heyetten alınan rapora göre özetle; a) Dosyadaki fotoğraf ve belgelerden, 100-150 litre olduğu beyan edilen fuel oilin, kanal boyunca su ve toprak alıcı ortamına ulaştığı, sanıkların kazaya müdahale edildiği şeklindeki savunmalarının doğru olmadığı, toprak kazıma, bariyer, fuel oil atıklarının varile toplanması gibi önlemlerin alındığına ilişkin kanıt bulunmadığı, 30 milyon metreküp deniz suyunun kirlenme riski taşıdığı, petrol ve türevlerinin Su Kirliliği kontrolü Yönetmeliği ve Tehlikeli Atık Yönetmeliğinde yer alan kirleticiler olduğu, insan, bitki ve hayvan sağlığı açısından kalıcı sağlık sorunlarına ve çevre kirliliğine yol açacak potansiyelinin bulunduğu, b) Alçı taşına ilişkin olarak; Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinde jips atık olarak tanımlanan atığın, sızdırmasız tabanı olan depolarda biriktirilmesi gerektiği, düşük konsantrasyonlarda kadmiyum, krom, civa, molibden, nikel, kurşun ve çeşitli anyonlar gibi ağır metal içerdiği, suda çözülerek toprak ve su/deniz alıcı ortamına karışma potansiyeli taşıdığı, desülfirizasyon ünitesinden çıkan jipslerin, Ünye Çimentoya belirli periyotlarla gönderildiğine dair belge olmadığı, Ü..Ç..’nun C.. İnşaat Enerji Adi Ortaklığı ve Aksa Enerji’ye hitaben yazdığı yazıda, 1652,60 ton jipsin alındığı belirtilmiş ise de hangi işletmeden ne kadar jips alındığının belli olmadığı, Açıklanmıştır. 5) Dosyadaki belge ve bilgilerin incelenmesine gelince; a) Su ve Deniz Kirliliği Yönünden Değerlendirme:Fuel oil, TAKY Yönetmeliğinin EK 7 Listesinde Tehlikeli atık olarak (13) koduyla sınıflandırılmış, 13 07 kodlu Sıvı Yakıtların Atıkları tablosunda, 13 07 01 kodu verilerek (A) ile işaretlenmiş ve tehlikeli atık sayılmıştır. Her ne kadar denetim sırasında alınan numunenin analiz raporu dosyaya konulmamış ise de, atığın niteliği gereğince analize gerek bulunmamaktadır. Petrol türevi olup tehlikeli atık sayılan fuel oil’in, dosyadaki fotoğraflara ve bilirkişi raporuna göre alıcı ortam olan toprağa, yağmur kanalı vasıtası ile de alıcı ortam olan suya (DSİ kanalına) deşarj edildiği sabittir. DSİ Kanalının, denize ulaşıp ulaşmadığına ilişkin dosyada bilgi bulunmamaktadır. Atığın denize ulaşmadığı varsayıldığı takdirde 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 20, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin 3, 4, 6, 16 maddelerine, denize ulaşmış olması halinde de ayrıca Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin 23. maddesine aykırı davranıldığı, atığın niteliğine bağlı olarak suçun vasıflandırılması saklı kalmak kaydıyla, alıcı ortam olan suyun, dolayısıyla TCK’nın 181/1 maddesinde düzenlenen çevrenin kasten kirletilmesi suçunun işlendiği kabul edilmelidir. b) Toprak Kirliliği Yönünden Değerlendirme:Bilirkişilerin jips olarak adlandırdığı, denetim tutanağında ve ifadelerde alçı taşı olarak geçen desülfirizasyon ünitesinden çıkan katı atık ile alıcı ortam olan toprağın kirletildiği iddiasının değerlendirilmesinden önce, kısaca desülfirizasyon işleminden bahsetmek gerekir. Desülfirizasyon ünitesi, baca gazındaki SO2’i katı maddelere dönüştürmeye yarayan bir sistemdir. Bazı kaynaklarda desülfirizasyon sonucu oluşan katı atığın (alçı taşı/Jips) içerdiği kükürt nedeniyle kanserojen etki yaptığı ileri sürülmektedir. A. İnş. Çevre San. Tic. Ltd. Şti. çevre laboratuarınca yapılan analizde, ağır metal içeren atığın, tehlikesiz atık olduğu ifade edilmiş ise de, kükürt içeren atıklar TAKY EK 7 listesinde, 05 05 01 kodu verilerek (M) ile işaretlenmiş, tehlikeli atık sayılmıştır. Bilirkişi görüşü ve analiz raporu, alçıtaşı/jips olarak adlandırılan atığın niteliği ve toprağı kirlettiği, kirletme ihtimali taşıdığı yönünde ikna edici değildir. Suç tarihi itibariyle yukarıda II/3 başlığı altında anlatılan yönteme uygun olarak atığın niteliği, mevzuata ve düzenleyici işlemlere göre kirletici olup olmadığı yönünde yeniden rapor alınması gerekir. Üniversitelerin, Ziraat Fakültesi Toprak ve Bitki Besleme Anabilim Dalı Başkanlığı ile çevre mühendisliği ve kimya mühendisliği bölümünde çalışan öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyetine dosya tevdi edilerek; alçıtaşı/jips olarak adlandırılan atığın niteliği ve yukarıda II/3 kısmında açıklanan mevzuatın her biri ile ayrı ayrı doğrudan ilişkilendirilerek atığın, toprağı kirlettiği ya da kirletme ihtimali bulunup bulunmadığına dair ayrıntılı bilimsel rapor alınarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerekir. c) Ortak Değerlendirme;Petrol türevi atığın, yağmur kanalı vasıtası ile alıcı ortam olan suya (DSİ kanalına) deşarj edildiği açık ise de, DSİ kanalının sulama vs gibi bir faaliyet için kullanılıp kullanılmadığı, denize ulaşıp ulaşmadığı yapılacak keşifle saptandıktan sonra, dosyada mevcut bilirkişi raporunda, her iki alıcı ortama bırakılan farklı nitelikteki atıkların “insan, bitki ve hayvan sağlığı açısından kalıcı sağlık sorunlarına yol açacağının” belirtilmesi karşısında; (b) bendinde bahsedilen bilirkişilerden alınacak rapordan sonra, dosyanın TÜBİTAK MAM’a gönderilerek, atıkların her birinin ayrı ayrı TCK’nın 181/4 fıkrasında bahsedilen “insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek” nitelikte olup olmadığının sorulması, sonucuna göre 5235 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince görev hususunun değerlendirilmesi gerekir. Açıklanan gerekçelerle; dosyadaki kanıtlara uygun olmayan, yetersiz gerekçelerle ve eksik incelemeyle kurulan hüküm hukuka uygun değildir. IV – Sonuç ve Karar Katılan İl ve Çevre Orman Müdürlüğü vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.