Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 20477 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 18252 - Esas Yıl 2013





Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan şüpheli Avukat ... hakkında, son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair, ... Ağır Ceza Mahkemesinin 17/12/2012 tarihli ve 2012/233 esas, 2012/518 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından yasa yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07/05/2013 gün ve 141749 sayılı istem yazısıyla dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre, ... Barosunda kayıtlı avukat olan şüphelinin, davacı ...'ın ... Kadastro Mahkemesinin 2010/282 esasına kayden zilyetlik tespitinin iptaline ilişkin açtığı davada, kararın tefhiminden sonra kısa kararı ve mahkeme kaleminde dosyayı incelemesinden sonra, mahkemece verilen 26/12/2011 tarihli ve 2011/253 sayılı kararın temyiz edilmesi hususunda hukuki yardım almak için davacı ile birlikte gittiği büroda, davacının temyiz dilekçesi hazırlanmasına ilişkin talebi üzerine ... adına yazdığı 23/01/2012 tarihli temyiz dilekçesinde, müşteki mahkeme hâkimine yönelik "Yerel mahkeme hâkiminin dava dilekçesindeki tek davalı olan orman idaresinin niye davalı olduğunu anlamaması mümkün olmadığı gibi dava dilekçesinin 2. bendindeki...parsel ile ... ada... parsel ilâ kara yolu arasında kalan 6000-6500 metre kare miktarındaki arazi orman vasfı ile tespit görmüştür, açıklamanın anlaşılamamış olması da mümkün görülmemektedir. Ancak tüm bunlara rağmen yerel mahkeme sayın hâkimi davacı olarak zaten zilyetliği adıma kayıtlı bulunan ...parsel için fuzuli dava açmışım gibi, benim adıma söylemediğim ifadeleri duruşma zaptına yazdırıp tecrübesizliğim nedeniyle itiraz edemeyişime bağlı olarak bana imzalatması usule, hakkaniyete ve yasaya açıkça aykırıdır" şeklindeki asılsız ifadelere yer vererek mahkeme hâkimine görevinden dolayı hakaret suçunu işlemiş olduğunun iddia edilmesi, şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan ...'ın 28/03/2012 tarihli ifadesinde temyiz dilekçesini Avukat ...'nin yazdığını bildirdiğinin anlaşılması karşısında, mevcut delillerin son soruşturmanın açılması için yeterli olduğu, delillerin takdir ve değerlendirilmesinin de son soruşturma aşamasında davayı görecek olan mahkemesine ait bulunduğu gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.TÜRK MİLLETİ ADINAI-Olay: Şüpheli Avukat ... hakkında, davacı ...'ın ... Kadastro Mahkemesinin 2010/282 esasına kayden görülen 2/B tespitinin iptali davasında davanın reddine karar verilmesi üzerine, davacı ... adına yazmış olduğu temyiz dilekçesinde kararı veren hakime hakaret ettiği iddiasıyla yapılan soruşturma sonucunda, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianameyi inceleyen,... Ağır Ceza Mahkemesince, şüpheli avukatın davacının vekili olmadığı, dilekçenin davacı ... tarafından imzalanarak mahkemeye ibraz edildiği, dilekçenin şüpheli avukat tarafından yazıldığının belirlenemediği, iddianamede geçen sözlerin hakaret suçunu oluşturmadığı, dilekçenin şüpheli avukat tarafından yazıldığının kabulü halinde dahi davacının beyanlarının dilekçeye geçirilmesi nedeniyle, şüpheliye isnat olunabilecek herhangi bir suç bulunmadığı gerekçesiyle, son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar verildiği, kesinleşen bu karar aleyhine kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu anlaşılmıştır.II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan şüpheli Avukat ... hakkında, son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair verilen kararın, hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.III- Hukuksal Değerlendirme:5237 sayılı TCK’nın “hakaret” başlıklı 125. maddesinde; “ Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” hükmüne yer verilmiştir. Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nisbi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.İnceleme konusu somut olayda;...Kadastro Mahkemesinin 2010/282 esasına kayden görülen 2/B tespitinin iptali davasında, davanın reddine karar verilmesi üzerine, davacı ... tarafından mahkemeye ibraz edilen 23.01.2012 tarihli temyiz dilekçesinde; “…..Ancak tüm bunlara rağmen yerel mahkeme sayın hâkimi davacı olarak zaten zilyetliği adıma kayıtlı bulunan 1529 parsel için fuzuli dava açmışım gibi, benim adıma söylemediğim ifadeleri duruşma zaptına yazdırıp tecrübesizliğim nedeniyle itiraz edemeyişime bağlı olarak bana imzalatması usule, hakkaniyete ve yasaya açıkça aykırıdır" ifadelerine yer verilmiş olması nedeniyle, mahkeme hakimi tarafından kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret edildiği iddiasıyla şikayette bulunulması üzerine, şüpheli olarak ifadesi alınan ..., dilekçeyi Avukat ...’ye yazdırdığını savunduğu, şüpheli olarak ifadesi alınan adı geçen avukat ise, davacının vekili olmadığını, duruşmalara girmediğini, dilekçenin büro ortağı Avukat ... tarafından yazıldığını savunduğu, tanık olarak ifadeleri alınan mahkemenin mübaşir ve katibi olan ... ile ... ise, duruşma günü Avukat ...’in davacı ile birlikte duruşmayı izlediğini, karar sonrası birlikte dosyayı incelediklerini, Avukat ...’nin duruşma günü adliyede olmadığını belirttikleri, hakkında soruşturma izni verilmeyen Avukat ... ise, davacı ...’ın Kadastro Mahkemesinde kaybettiği bir dava ile ilgili olarak kendisiyle görüşüp olayı anlattığını, bu hususta görüştüklerini ancak dilekçe yazmadığını beyan ettiği görülmektedir. Temyiz dilekçesinde yer verilen ifadelerin rahatsız edici ve ağır eleştiri olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Aynı zamanda dava konusunun ve beyanların tam anlaşılamaması nedeniyle davanın usulsüz olarak reddedildiğine ilişkin yakınma şeklinde ifadeler de içermektedir. Ancak merci kararında tartışıldığı üzere davacı tarafından mahkemeye ibraz edilen bu dilekçenin şüpheli avukat tarafından yazıldığına ilişkin dosyada yeterli delil bulunmamaktadır. Bununla birlikte davası reddedilen kişinin, dava konusunun ve beyanlarının mahkemece tam olarak anlaşılamaması nedeniyle, zapta farklı geçtiğini belirterek temyiz talebinde bulunması, iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında da değerlendirilebilecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, ifade özgürlüğüne ilişkin Sözleşmenin 10. maddesini yorumlarken, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin demokratik toplumunun karakteristik özelliklerinden olduğunu, bu değerlere sahip olmayan sistemin demokratik toplum olarak adlandırılmasının mümkün olmadığını, bu nedenle ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların bu değerlere aykırı düşmemesi ve meşru amaçla orantılı olması gerektiğini, sadece zararsız ve lehte olan düşünceler değil, devlet veya toplumun bir bölümü için rahatsız edici, saldırgan veya şok edici düşüncelerin de maddenin korumasına gireceğini belirtmektedir. ( Handyside v Birleşik Krallık A 24 (1976); 1 EHRR 737 para: 49 PC.)Yukarıda yer verilen mezuat hükümleri, yargı kararı ve açıklamalar ışığında,... Ağır Ceza Mahkemesinin, iddia olunan sözlerin hakaret suçu olarak değerlendirilemeyeceğine ve suça konu dilekçenin şüpheli avukat tarafından yazıldığının belirlenemediğine ilişkin gerekçeleri yerinde görüldüğünden, anılan kararın kanun yararına bozulmasına ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. IV- Sonuç ve Karar:Yukarıda açıklanan nedenlerle;Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce,...Ağır Ceza Mahkemesinin 17/12/2012 tarihli ve 2012/233 esas, 2012/518 sayılı kararının, hukuka uygun olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK'nın 309. maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 05/06/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.