MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇLAR : Tehdit, hakaretHÜKÜMLER : MahkumiyetYerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;A-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 20. ve 22. maddelerinde, kişilerin özel yaşamlarının ve haberleşmenin gizliliği ilkeleri güvence altına alınmış, 38/6. maddesinde, kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmiş, öte yandan uluslar arası metinlerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde özel yaşamın gizliliği korunmuş, 6. maddesinde de adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında, özel yaşamın gizliliği ilkesine aykırı olarak elde edilen hukuka aykırı delillerin anılan Sözleşme hükümlerine aykırılık teşkil edeceği kabul edilmiştir. (bkz. 6. madde yönünden 12.7.1988 tarihli Shenk-İsviçre kararı, prg. 30-48; Dr. Sibel İnceoğlu, Adil Yargılanma Hakkı, 3.B. 2008, s. 291; 8. madde yönünden 26. 4. 1985 tarihli Malone-İngiltere ve 24.4.1990 tarihli Fransa-Kruslin/Huoin kararı vd., Prof.Dr. Durmuş Tezcan-M.R.Erdem-O.Sancaktar, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, 2004, s. 387)İç hukukumuzdaki düzenlemeye gelince, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 206/2-a ve 217/2. maddelerinde, yasa ve hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağı açıklanmıştır.Öte yandan, önceden yürürlükte bulunan ve ceza yargılamasını düzenleyen 1412 sayılı CMUK'nın 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun ile değişik 254/2. maddesinde de, “soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri delillerin hükme esas alınamayacağı” belirtilmiştir.Anılan Kanun döneminde özel kişilerin elde ettiği deliller hakkında Anayasa Mahkemesinin 22.6.2001 tarihli ve 1999/2 esas, SPK 2001/2 sayılı kararında ise şu saptamalar yapılmıştır:"CMUK'nın 254/2. maddesinde yasaklanan deliller hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerdir. Hukuka aykırılıktan kasıt ise, tüm pozitif hukuk kuralları ile birlikte hukukun kabul edilmiş evrensel ilkelerine aykırılıktır. Bu anlamıyla yasadışılıktan daha geniş bir içeriğe sahiptir. …Anayasal haklara ağır bir müdahale söz konusu ise, özel kişiler tarafından hukuka aykırı bir şekilde elde edilen delillerin de delil yasakları kapsamına girmesi gerekir. Çünkü delil yasaklarının asıl amacı, temel insan hak ve özgürlüklerini korumaktır. …Buna aksi bir görüşü savunmak, özel kişilere bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ihlal etme imkanı verir ki, bu bir hukuk devletinde kabul edilemez. …İnsan hakları çiğnenerek elde edilen delillerin mahkemeler tarafından dikkate alınması CMUK 254/2 hükmü nedeniyle mümkün değildir.Özel konuşmaları kaydedilen kişilerin en temel hakları ihlal edilmiştir. Çünkü Anayasanın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine dokunulamaz, 22. maddesinde ise haberleşmenin gizliliği esastır’ kuralı yer almaktadır. Bu yol bir kez açılacak olursa, hukuk devletinin temel kurallarından birisi olan ve varlığını Anayasanın 2. maddesindeki ‘hukuk devleti ilkesinden alan delil yasaklarına ilişkin kanun maddesi tüm etkisini yitirecektir. Usul hukukumuzdaki ilkelerden olan "dürüst işlem ilkesi" de bu şekilde elde edilen bir delilin kullanılmasına olanak vermez. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil/dürüst yargılanma hakkı, kişilerin hukuk devletinin kuralları çerçevesinde yargılanmalarını öngörür. Bu kurala aykırılık, işlemin adil olmasını ve dürüst işlem ilkesini ihlal edecektir.”Açıklanan kanuni düzenlemeler ve yargısal içtihatlar karşısında, kişilerin yalnızca hukuka ve yöntemine uygun biçimde kaydedilen ses ve görüntü kayıtlarının delil niteliği bulunmaktadır. Buna karşın bir kişinin yaptığı görüşmenin gizlice kaydedilmesi hukuka aykırı olduğundan, delil olarak değerlendirilmesi olanaklı değildir. Ancak Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 21.05.2013 tarih ve 2012/5 esas 2013/248 sayılı kararında belirtildiği üzere, kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı tarafla yaptığı konuşmaları ve görüntüleri kayda alması halinin hukuka uygun olduğunun kabulü zorunludur. Aksi takdirde kanıtların kaybolması ve bir daha elde edilememesi söz konusudur. Belirtilen ve meşru bir amaca dayanan bu hal dışında, faili kışkırtarak, tuzağa düşürerek, iradesini sakatlayarak, önceden planlanmış yöntemler, kurgulanmış senaryolar ve çeşitli düzenler uygulanarak elde edilen kanıtlar ise, hukuka uygun kanıt niteliğinde kabul edilemez.Suç kanıtı olarak kullanılan ses ve görüntü kayıtlarının hangi şartlarda hukuka uygun elde edilmiş sayılacağı hususunda getirilen bu istisnai ölçütler, suç isnadı ile yargılanan kişilerin suçsuz olduklarını kanıtlamada kullanacakları ses ve görüntü kayıtları bakımından da geçerlidir.Öte yandan ceza yargılamasının amacı, kanıt denilen yargılama araçlarından yararlanılarak maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasıdır. Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılama makamının önüne getirilen kanıtların CMK'nın 230/1-b maddesindeki emredici kural gereği, son karar/bitirici karar denilen hükmün gerekçesinde tartışılması ve değerlendirilmesi, bu bağlamda, bunlardan hükme esas alınan ve reddedilenlerin belirtilmesi; hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiği kabul edilen delillerin neler olduğunun ayrıca ve açıkça gösterilmesi, yine kanıtların elde ediliş yöntemindeki hukuka aykırılığın da denetime olanak verecek biçimde değerlendirip tartışılması zorunludur.Yargılama konusu olayda, sanık ...'in, eşi ile komşusu olan katılan arasında yaşanan tartışmadan haberdar edilmesi sonrasında, oturdukları apartmanın önünde, akrabaları olan diğer sanıklarla birlikte, mahalle sakinlerinden oluşan başkaca kişilerin de bulunduğu ve mahkemece aleni kabul edilen bir ortamda, katılana tehdit ve hakaret içerikli sözler söyledikleri iddia edilmektedir.Sanıkların savunmalarında, olayın gerçekleşme şeklini ana hatlarıyla kabul etmekle birlikte, yaşanan tartışmalar sırasında tehdit ve hakaret içerikli söz ve davranışlarının olmadığını, aksine katılanın kendilerini gördüğünde hakaret etmeye başladığını, kendilerinin ise yatıştırmaya çalıştıklarını ileri sürdükleri, bunu kanıtlamak için de, sanıklardan ... tarafından cep telefonu kamerası ile çekilen olay anına ilişkin görüntüleri CD'ye aktararak müdafileri aracılığıyla duruşmada mahkemeye sunup çözümünün yaptırılmasını talep ettikleri, yerel mahkemenin ise görüntülerin yasak delil niteliğinde olduğunu belirterek bu istemi reddettiği, CMK'nın 230/1-b maddesinde açıkça vurgulanmasına karşın, reddedilen delili gerekçeli kararda da göstermediği ve ne suretle hukuka aykırı biçimde elde edildiği hususunu tartışıp değerlendirmediği anlaşılmaktadır.Bu itibarla somut olayda; olay anına ilişkin ses ve görüntüleri içerdiği belirtilen ve savunmayı teyit amaçlı olarak sanık müdafii tarafından sunulan CD kaydının alınarak, yukarıda belirtilen ölçütlere uygun olarak elde edilip edilmediği, ses ve görüntü kaydının kanıtların kaybolması ve bir daha elde edilememesi tehlikesini ortadan kaldırmaya yönelik zorunlu bir önlem niteliğinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususları ile ne zaman, hangi ortamda ve şartlar altında yapıldığı, üzerinde teknolojik imkanlarla ekleme-çıkarma yapılıp yapılmadığının belirlenerek denetime olanak verecek biçimde tartışılıp değerlendirilmesi, ayrıca hukuka uygun yöntemle elde edildiği sonucuna varılması halinde, gerektiğinde konusunda uzman bir kriminal laboratuarında yapılacak araştırma ile ses ve görüntülerin kimlere ait olduğu ve olay anının bütününü kapsayıp kapsamadığı da saptandıktan sonra, sanıkların hukuki durumlarının tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle tayin ve takdiri gerekirken, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracak biçimde, eksik kovuşturma, yetersiz gerekçe ve hatalı delil takdiri ile mahkumiyet kararı verilmesi,B- Kabule göre de;1-TCK'nın 125/1. maddesinin temel ceza olarak hapis veya adli para cezası biçiminde seçenek yaptırım öngörmesi karşısında, sanıklar hakkında hapis cezasının tercih edilme gerekçesi gösterilmemesi,2- CMK'nın 231/6. maddesi uyarınca, engel mahkumiyeti bulunmayan ve mahkemece “ hapis cezalarının ertelenmesi halinde bir daha suç işlemeyecekleri yönünde olumlu kanaat” oluşan sanıkların kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyeceği konusunda bir değerlendirme yapılıp, ayrıca suç nedeniyle maddi bir zarar doğup doğmadığı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, “sanıkların fiilden sonra pişmanlıklarını açıkca dile getirmemeleri, yargılama sürecindeki tutum ve davranışları” biçimindeki kanuni olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,Kanuna aykırı ve sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 02/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.