MAHKEMESİ : Ankara 16. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 25/06/2013NUMARASI : 2012/8-2013/339Davacı İ.. K.. vekili Avukat N. Ç..tarafından, davalılar H.. A... sahibi T.C.. vd aleyhine 05/01/2012 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarının ihlaline dayalı maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 25/06/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ile davalılar vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, basın yoluyla kişilik haklarının ihlaline dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ile davalılar tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, ... Gazetesi'nin 09/08/2011 tarihli nüshasının ana sayfasında "Gazetecinin işportacısı" başlığı altında "3 kameraman Kızılay'a tezgah açtı, muhabirleri tehdit etti" şeklindeki alt başlığı ve devamında davacının tezgah kurup işportacılık yaptığı ve diğerleriyle birlikte haberi yayınlananları tehdit ettiğinin yazıldığını, ismi kısaltılmış olarak verilmiş ise de, haberde "İ.K" kısaltmasıyla davacının kastedildiğini, haberin gerçek olmadığını beyan ederek manevi zararının giderilmesini istemiştir.Davalılar, husumet yokluğu nedeniyle davanın usulden reddedilmesi gerektiğini ve yine, dava konusu yayının gerçek olduğunu, davacının aralarında bulunduğu kameramanların ortak girişimi sonucu patates cipsi tezgahları kurduklarının cevap dilekçesi ekindeki fotoğraflardan belli olduğunu, davacının ve dava dışı şahsın anılan fotoğrafta tezgah başında göründüğünü, dava konusu haberin güncel olduğunu, haberin verilmesinde kamu yararı ve toplumsal ilginin bulunduğunu, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık bulunduğunu belirterek davanın esasdan da reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacının işportacılık yaptığına dair bir delil bulunmadığı, haberin gerçeklik unsurunun oluşmadığı, davacının çevresinde "işportacı" denilerek alay konusu olduğu, şeklindeki gerekçe ile kişilik haklarının ihlal edildiği kabul edilerek istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasası'nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Dava konusu haberde; işporta sorunu ve yaşanan çatışmalar çerçevesinde 3 kameramanın Kızılay'da tezgah açıp muhabirleri tehdit ettiği, Ankara'nın gözde sokaklarını işgal eden işportacılar arasında TV kameramanlarının da bulunduğu belirtildikten sonra bir kısım TV kanallarında çalıştığı belirtilen kişilerin isimlerinin baş harflerinin yazıldığı görülmektedir. Yazıda davacının adı, soyadı, fotoğrafı yer almamaktadır. Normal düzeydeki bir okuyucu yayında kastedilen kişinin davacı olduğu sonucuna varamayacağından yayının davacıya matuf olduğu ve matufiyet unsurunun gerçekleştiğinden söz edilemez. Şu durumda, matufiyet unsuru yokluğundan davanın reddi gerekirken yanlış değerlendirmeye dayalı olarak davanın kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre, davacının tüm, davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 04/06/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.