Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9096 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 12354 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Hendek Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 24/04/2013NUMARASI : 2011/124-2013/192Davacı S.. Ç.. vekili Avukat N. Ç.. tarafından, davalı M.. Y.. aleyhine 15/03/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24/04/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat davasıdır. Mahkemece, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, cumhuriyet savcısı olduğunu, davalı zabıt katibinin kendisi hakkındaki isimsiz şikayetleri nedeniyle hakkında Adalet Bakanlığı tarafından soruşturma başlatıldığını, gerek şikayet dilekçesinde gerekse müfettişe verdiği ifadede hakaret ve iftira içerikli beyanda bulunduğunu, görüntülerini gizlice çekerek özel hayatının gizliliğini ihlal ettiğini, bu olaylar nedeniyle manevi olarak zarar gördüğünü belirterek manevi tazminata karar verilmesini istemiştir. Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış,olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 s.lı BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Somut olayda; şikayet tarihinde davacının Hendek Cumhuriyet Savcısı, davalının da aynı adliyede zabıt katibi olduğu; davalı tarafından Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına hitaben 03/08/2009 tarihinde yazılan dilekçede ve sonrasında bu dilekçe üzerine Adalet Bakanlığı tarafından başlatılan soruşturma dosyasında Adalet Müfettişine tanık sıfatıyla verdiği ifadede, genel olarak adliye içinde hakim ve savcılar arasındaki kişisel ilişkiler ve mesaiye riayet ile ilgili beyanlarda bulunduğu, davacı hakkında da ilçedeki siyasi kimlikli kişilerin tavassutu ile işlemler yaptığı, tefecilik suçu şüphelisi olan birinin el konulan parasını iade edilmiş gibi gösterip kendisi kullandığını, davacının bu kişinin dükkanından çıkarken gösteren görüntülerini de sunduğunu belirttiği anlaşılmıştır. Dosya içinde davacı hakkındaki disiplin soruşturması sırasında dinlenen bir kısım tanık beyanlarından ve mahkemece dinlenen tanık beyanlarından davacı ile ilgili bu türde iddiaların çevrede konuşulduğu ve duyulduğu anlaşılmaktadır. Şu halde, tanık beyanları, soruşturma dosyası içeriğindeki bilgiler nazara alındığında, şikayet hakkının kullanımı için az da olsa emarenin bulunduğu, davalının anayasal şikayet hakkını kullandığı anlaşıldığından, mahkemece istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, şikayet hakkını hukuka uygun kullanmadığı gerekçesiyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 02/06/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.