Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8925 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 8103 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 26/12/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın husumet nedeniyle reddine dair verilen 24/02/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, idari yargı kararının uygulanmaması nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz olunmuştur.Davacı, Şanlıurfa Kıssas Belediyesi'nde zabıta olarak çalıştığını, davalının da belediye başkanı olduğunu, belediye başkanının göreve başlamasından sonra sürekli görev yerinde değişiklik yaptığını, memuriyetten çıkartma cezası verdiğini, tüm bu işlemlere karşı idare mahkemesinde dava açtığını, davaların lehine sonuçlandığını, davalının hakkında görev değişikliği nedeniyle idare mahkemesinde verilen yürütmeyi durdurma kararını uygulamadığını, idari yargı kararını uygulamaması nedeniyle zarar gördüğünü belirterek, uğradığı manevi zararın davalı tarafından ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davalıya husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Anayasa’nın 138/4. maddesi gereğince; yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/1. maddesi gereğince de; idare, idare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre gecikmeksizin işlem yapmak ve eylemde bulunmak zorunda olup bu süre hiçbir biçimde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Aynı maddenin, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 4. fıkrası gereğince, mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi durumunda ilgili kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabilir. Kamu görevlilerinin, yargı kararını yerine getirmemesi kişisel kusur oluşturur ve hiç bir biçimde görevle ilişkilendirilemez. Bu sava dayanan davaların, Anayasa m.129/5 kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Yargılama esnasında yürürlüğe giren 21/2/2014 tarih ve 6526 sayılı Yasa'nın 18. maddesi ile, İYUK m.28/4'te değişikliğe gidilmiş, mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi halinde tazminat davasının ancak ilgili idare aleyhine açılabileceği öngörülmüştür. Ancak, her dava açıldığı tarihte yürürlükte olan yasal düzenlemelere tabi olduğundan, bu yasa değişikliği, yürürlük tarihinden sonra açılan davalar için uygulanabilecek, daha önce açılmış davalar yönünden idari yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlisine husumet düşmeye devam edecektir. Şu halde, davacının istemi ve yukarıdaki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde davalıya husumet düşeceğinin kabulü gerekir. Mahkemece, işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 01/07/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.