MAHKEMESİ : Adana 5. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 28/05/2013NUMARASI : 2011/773-2013/359Davacı Ü.. Ö.. vekili Avukat İ..M.. tarafından, davalılar L.. A.. vdl. aleyhine 05/09/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 28/05/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, on yıldan fazla bir zamandır Adana Sanayi Odası Başkanlığı’nı yaptığını, 12/06/2011 tarihli seçimlerde milletvekili adayı olduğunu ve 24. Dönem milletvekili olarak seçildiğini, adaylık süreci ve sonrasında, davalılardan L.. A.. tarafından Ekspres Gazetesi’nde yazılan yazılar ile kendisine hakarette bulunulduğunu ve kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek manevi tazminat istemiştir.Davalılar, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.Uyuşmazlık, siyasi kişilik olan davacı hakkında, “Z...”, “Ö..’ten z.. davası”, “Ö. z.. ısrarlı”, “Z..ün havası söndü” başlıkları ile yazılan köşe yazılarının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde ifade özgürlüğü;"1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlarla kısıtlanmaksızın, bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü de içerir. Bu madde Devletin radyo yayıncılığını, televizyon ve sinema işletmeciliğini izne bağlamasına engel değildir. 2. Bu özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluk içinde hareket edilmesi gerektiğinden, ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü veya kamu güvenliği, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının şeref ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, yargı organının otorite ve tarafsızlığının korunması amacıyla, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukukun öngördüğü formalitelere, şartlara, yasaklara ve yaptırımlara tabi tutulabilir." şeklinde tanımlanmıştır.Liegens v. AVUSTURYA, Feldek v. SLOVAKYA, Oberschlick v. AVUSTURYA davalarında siyasi kişiliklere yönelik kullanılan ifadeleri değerlendiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi;"Liegens v. AVUSTURYA" (Başvuru No: 9815/82) davasında;Eski başbakan ... ile seçimlerden birinci çıkan siyasi parti başkanı arasında bir takım olayların yaşandığı, basına yansıyan bir kısım açıklamaların bulunduğu ayrıca 2. Dünya Savaşı sırasında Rusya'daki Alman hattının ötesine geçerek sivilleri katlettiği iddia olunan ilk SS Tugayında görev yapmakla suçlanan liberal parti başkanı ... ile koalisyon kurulması tartışmalarının yaşandığı bir sırada, gazeteci olan Liegens, Profil adlı Viyana Dergisinde yayımlanan iki ayrı yazısında; o tarihte federal hükümetin Başbakanına yönelik olarak 'En Adi Fırsatçılık(adi oportunism)', 'ahlakdışılık' ve 'şerefsizlik' biçiminde ifadeler kullanmıştır.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; “...Sözleşme’nin 10 (1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10 (2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını. Bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğu, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamayacağını (bk. Handyside kararı, parag. 49),Bir siyasetçiye yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar; bu nedenle daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır. Hiç kuşku yok ki, Sözleşme’nin 10 (2). fıkrası, başkalarının, yani bütün bireylerin itibarının korunmasına imkan verir; bu koruma, siyasetçileri şahsi sıfatları dışında hareket ettikleri zaman da içine alır. Ancak bu gibi durumlarda söz konusu korumanın gerekleri, siyasi meseleleri açık biçimde tartışmanın yararıyla bağlantılı olarak tartılmalıdır.” gerekçesiyle kullanılan sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir."Feldek v. Slovakya" (Başvuru No: 29032/95) davasında; ..’in bakan olmasından hemen sonra hakkında Nazi ordusunda SS birliklerinin üyesi olduğu konusunda makaleler yayınlanmış, ‘Faşist Geçmişli Bir Bakan Olmadan Daha Güzel Bir Slovakya Fotoğrafı’ başlıklı makale kaleme alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başvuranın açıklamalarının tartışılmasında kamu yararı bulunan siyasi bir konuyla ve Slovakya’nın tarihiyle ilgili olduğunu ve Slovakya’nın gelecekteki demokratik gelişimini etkileyebileceği, açıklamanın kaynak içermemekle birlikte daha önce basında yer alan bir takım gerçeklere dayandığı, özgür siyasi tartışmanın teşvik edilmesinin demokratik bir toplumun niteliği olduğunu belirleyip kendisini gerek basının gerek kamuoyunun yakın denetimine açmış olan politikacıların kendilerine karşı yapılan eleştirilerde diğer bireylere nazaran daha fazla hoşgörü göstermesi gerektiğini vurgulayarak söz konusu makalenin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir."Oberschlick v. Avusturya" (Başvuru No:20834/92) davasında;Viyana'da yayınlanan Forum Dergisi'nin editörü ve aynı zamanda gazeteci olan Oberschlick, Avusturya Liberal Demokrat Parti Genel Sekreterinin seçim konuşmaları sırasında “göçmen ailelerine yapılan aile yardımının yarıya indirilmesi gerektiğini” savunması üzerine konuşmayı ayrımcılığı ve suça teşviki savunma şeklinde nitelendirmiş, ayrıca bu siyasal lideri, Nazi düşünceleri savunmakla suçlamış, başka kişilerle birlikte söz konusu siyasal lider hakkında koalisyon ortağı partinin genel sekreterine suç isnadında bulunarak bunu dergide yayınlamıştır.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; politikacının itibarının korunması ihtiyacının, siyasi konuların özgürce tartışılmasının sağlayacağı yararla dengelemek zorunda olduğuna işaret ederek, hoş görülebilir eleştiri sınırının bir politikacı söz konusu olduğunda, sade vatandaşa oranla daha geniş olduğunu, siyasetçilerin özellikle kamuya yaptıkları beyanları, şüpheli ve tartışmaya sebebiyet veren eleştiriler içerdiğinde daha geniş bir hoşgörü ortaya koymaları gerektiğini açıklayarak dergi yayınının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir.Davaya konu olaya gelince; 12 Haziran 2011 seçimleri için davacının CHP’den adaylık sürecinin yaşandığı bir dönemde, davalı başlık ve içeriğinde zübük kelimesinin kullanıldığı birden fazla köşe yazısını kaleme almış, bu yazılarında “CHP’nin çakma ikinci sıra adayı Ü.. Ö..”, “nam-ı diğer CHP’nin zübüğü”, “süt dökmüş kedi” gibi ifadelere yer vermiştir.Mahkeme, belirtilen bu ifadelerin basın yasasının tanıdığı özgürlük sınırlarını aştığını, zübük kelimesinin toplumca bilindiği belirtilen anlamından hareketle, bu nitelendirmenin eleştiri kapsamı dışında kaldığını belirterek tazminata hükmetmiştir.Davaya konu edilen köşe yazılarında; davacının siyasi tavrı ve adaylık sürecindeki tutum ve açıklamaları eleştirilerek, davacının aday olarak gösterilmesinin CHP’ye olumsuz yönde geri dönüşü olacağı şeklinde düşünce açıklamasında bulunulmuştur. Köşe yazılarının bütünü, yazıldığı zaman dilimi, hakkında konuşulan kişinin siyasi bir kişilik olması ile yukarıda açıklanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ve bunun uygulamasına yönelik Avrupa İnsan hakları Mahkemesinin kararları gözetildiğinde; açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında kaldığının ve “zübük” sözcüğünün de değer yargısı olduğunun kabulü gerekmektedir.Şu halde, açıklanan nedenlerle davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde kısmen kabul kararı verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle karar bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.