Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8706 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 13072 - Esas Yıl 2008





Davacı Fatih tarafından, davalı Kamil aleyhine 31.07.2007 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.06.2008 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, haksız şikayet nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi isteğine ilişkindir. Davacı, önceden amiri olduğu davalının, başka ilçeye atanmasından sonra yaptığı şikayet nedeni ile hakkında soruşturma yapılıp takipsizlik kararı verildiğini belirterek, haksız yere şikayet edilmesinin kişilik haklarına saldırı oluşturduğu iddiasıyla maddi ve manevi tazminat istemiştir. Davalı ise, yasal şikayet hakkını kullandığını ileri sürerek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Yerel mahkemece, davalının şikayet dilekçesi ile ileri sürülen iddiaların haksız olduğu gerekçesiyle istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar davalı tarafından temyiz olunmuştur. Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın 36. maddesinde; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde, gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir. Anayasa'nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa'nın "Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği" başlığını taşıyan 12. maddesinde, herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK'nın 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir. Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği du-rumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın/daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp, kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır. Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile özellikle soruşturma aşamasında dinlenen tanık anlatımlarına göre, davacının amiri olduğu karakolda görevli olan bir polis memurunun karakolun badana ve boya işlerinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Kendisi de aynı yerde görev yapmış olan davalı bir polis memurunun asli görevi dışındaki işlerde çalıştırılmasının yanlış olduğu iddiası ile bu durumu şikayet konusu yapmıştır. Yapılan soruşturmada şikayet konusu olayların gerçek olduğunu gösteren bazı kanıtlar da bulunmaktadır. Ancak, idari makamların soruşturma izni vermemesi nedeniyle takipsizlik kararı verilmiş olması şikayetin haksız olduğu anlamına gelmez. Yukarıda anlatıldığı üzere şikayet somut birtakım olaylara dayanmaktadır. Ortada şikayeti gerektirecek derecede yeterli emareler bulunmaktadır. Bu kanıt ve emarelerin dava açılması veya ceza verilmesi için yeterli sayılmaması davalının şikayetinin haksız olduğu sonucunu doğurmaz. Şikayet dilekçesinde olayın oluş şekline uygun düşmeyen veya davacıların kişiliğine yönelen aşağılayıcı bir anlatım da yoktur. Şu durumda, davalının şikayet hakkını yasal sınırlar içinde kalarak kullandığı sonucuna varılarak istemin tümden reddedilmesi gerekir. Yerel mahkemece açıklanan olgular üzerinde durulmadan, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle davalının tazminatla sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.