MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 19/01/2010 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20/10/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olduğunu, kamuoyunda kayıp trilyon davası olarak bilinen hazırlık soruşturması ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz üzerine, itirazın kabulüne yönelik 15/05/2009 tarihli kararı nedeniyle, davalılardan ...'ın 21/05/2009 tarihli ... Gazetesinin 11.sayfasında yer alan yazısında kendisini kamuoyu nezdinde küçük düşüren ve kişilik haklarına ağır saldırı mahiyetinde ifadeler kullanıldığını iddia ederek, uğradığı manevi zararın ödetilmesini istemiştir.Davalılar, davaya konu yayın ve haberlerin gerçek olduğunu, haberin basın özgürlüğü kapsamında kaldığını ve adalet sistemini genel olarak eleştirmek amacıyla kaleme alındığını beyanla davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.Yerel mahkemece, yayının içerik olarak davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir.Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Öte yandan; gerek Dairemizin, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin istikrar kazanmış uygulamalarında kamu görevlilerinin kendilerine yönelik sert ve ağır eleştirilere katlanması gerektiği kabul edilmiştir.Yerel mahkemece, açıklanan yönler gözetilerek; yazı bir bütün olarak incelendiğinde kişilik haklarına saldırı bulunmadığı ve eleştiri içerikli olduğu, bazı ifadeler abartılı da olsa eleştiri sınırları içerisinde kaldığı, kullanılan dil ile yazının özünün birbirine uyumlu olduğu hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılarak istemin tümden reddedilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile davalıların manevi tazminatla sorumluluğuna karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 22/06/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.