Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8109 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 6184 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar .. ve diğerleri aleyhine 09/01/2014 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalılardan ... hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan reddine, diğer davalılara karşı açılan davanın kısmen kabulüne dair verilen 16/09/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ve davalılar ... ile ... vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalılardan ... hakkında davanın pasif husumet yokluğundan reddine, diğer davalılar açısından davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ... ... dışındaki davalılarca temyiz edilmiştir.Davacı, .. . 23/12/2013 tarihli nüshasında: “ .. ” ve “ .. ” başlıklı haberlerle, gazetelerinin asılsız haber yapan, gerçekleri saklayarak iftira atan, gerçekleri gizlemek için pazarlık yapan, operasyonel gazetecilik yapan ve taşeron gibi gösterilmeye çalışılarak kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek, manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.Davalılar ise, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.Mahkemece, “Haberin veriliş şekli, kullanılan ibareler ve haberin bütünlüğü gözetildiğinde söz konusu haberin haber verme ve eleştiri kapsamı sınırları içinde kalmadığı açıktır. Kamuoyunca bilinen ve uzun yıllardır devam edegelen bir yayın grubunun bu şekilde ifadelerle gerçeğe uygun olmayan biçimde, eleştiri sınırlarının dışında haber yapılması karşısında davacı tüzel kişiliğin kişilik haklarının saldırıya uğradığı kabul edilmelidir. Ancak davalı ...'ün davalı gazetenin genel yayın yönetmeni olması karşısında dava konusu yayın nedeniyle hukuki sorumluluğunun bulunmadığı dikkate alınarak bu davalı yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle davalı ... dışındaki davalılar açısından, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa'nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Dava dosyası arasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; dava konusu edilen haberin, davacı tüzel kişinin sahibi olduğu .. 22/12/2013 tarihli nüshasında çıkan “ .. ” başlıklı habere cevap niteliğinde yapıldığı anlaşılmaktadır. .. çıkan haberde, .. ifadesine göre, ... olduğu öne sürülen ... aleyhine haber yapmamaları için ... bir milyon dolar isteyerek şantaj yaptığı öne sürülmüştür. ... çıkan dava konusu haberin ise, bu habere cevap niteliğinde yapıldığı anlaşılmaktadır.Şu durumda; bir önceki gün davacıya ait gazetede yapılan habere cevap niteliğinde yapıldığı anlaşılan dava konusu haberde, okuyucunun ilgisini çekmek amacıyla çarpıcı başlıklar kullanılması saldırı niteliğinde değildir. Bu nedenle, dava konusu haberde kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığının kabulü gerekir. Öyleyse, istemin tümden reddi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının tüm, temyiz eden davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 20/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.