Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8103 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2321 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 17/05/2010 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 25/06/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, .. yapılan ihaleye katılarak en uygun teklifi verdiğini, ihalenin kendisine verildiğini, 4734 sayılı Kanun'un 10/4-c bendi uyarınca ihaleyi kazananların .. pirim borcunun olmaması gerektiğini, davalı tarafça borcu olmadığı halde borcu varmış gibi bilgi verilmesi nedeniyle ihalenin iptal edildiğini bu nedenle zarara uğradığını belirterek maddi tazminat talep etmiştir. Davalı, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Anayasa'nın 125/son maddesine göre; “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/b maddesi ile; “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davasının idari yargı yerinde açılacağı düzenlenmiştir.”İdarenin kusurlu sorumluluğunda yer alan hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, hizmetin geç işlemesi veya hizmetin hiç işlememesi halleridir. Hizmet kusuru, 818 sayılı BK'nın 41. maddesindeki haksız fiilden farklı olup idare hukukuna özgü olaylara göre değişebilen, esnek bir sorumluluk türüdür. Hizmet kusurunun kapsamı içtihatlarla oluşturulmuştur. Gerek Anayasa, gerekse 2577 sayılı .. 'da idarilik niteliğini kaybeden eylemler ile idari eylemler arasında herhangi bir fark olmadığı; bu bakımdan her tür eylemlerin idarilik vasfını yitirdiği, bu sebeple idari yargının görevli olmayacağı görüşünün doğru olmadığı; fiili yol teşkil eden eylemlerden ötürü adli yargıya gidilmesinin nedeni olarak, adliye hakiminin ilgilileri daha iyi koruyacağı görüşü ileri sürülmüştür. İdari eylem ve işlemlerden doğan uyuşmazlıklar bakımından genel görevli yargı yeri idare mehkemeleridir. Adli yargı yerleri ancak özel düzenlemelerin varlığı halinde, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan uyuşmazlıkları çözümlemekle görevlidirler.Kural olarak idarenin zarar doğuran her türlü eylem ve işleminden doğan zararlar idari yargı yerinde dava konusu yapılmaktadır. Somut olay da bu genel kuralın istisnası niteliğinde olmadığından, hizmet kusuru nedeniyle oluşan zarardan kaynaklanan bu davanın İdare’ye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası olarak açılması gerekirdi. Yargı yolu, 6100 sayılı HMK'nın 114/1-b ve 115. maddelerinde düzenlenen ve yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilecek olan dava şartıdır. Şu durumda, mahkemece yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu durum bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına 20/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.