Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7709 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 12176 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesi (kapanan Kadıköy 2. AHM)TARİHİ : 12/04/2012NUMARASI : 2008/333-2012/206Davacı M.. Ç.. vekili Avukat O.. H.. tarafından, davalı A.. D.. aleyhine 29/09/2008 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 12/04/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, davalının yazılı basında ve ilgili resmi makamlar nezdinde gerçek dışı ve hukuka aykırı iddia, beyan, şikayet ve isnatları ile kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu belirterek uğradığı manevi zararının ödetilmesini istemiştir.Davalı, anayasal şikayet hakkını kullandığını ve basın tarafından uzman olduğu konuda bilgisine başvurulması nedeniyle açıklamalarda bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davalının eyleminin hak arama özgürlüğü sınırları içerisinde değerlendirilemeyeceği ve şikâyetin haksız olduğu gerekçesi ile istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir. Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğugibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, davalı öğretim üyesi ile birlikte davacının başkanı olduğu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Başkanlığı (“Kürsü”), İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kemik İliği Bankası (“Kibank”), İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Transplantasyon İmmünolojisi ve Kemik İliği Derneği (“Dernek”) bünyesinde alt-üst ilişkisi ile beraber çalıştıkları, taraflar arasında uyuşmazlıkların söz konusu olduğu, haklarında idari soruşturmaların açılmasına sebebiyet verdikleri, bir kısım soruşturmalar sonucunda Ceza Mahkemeleri'nde tarafların müşteki yada sanık sıfatını alarak yargılamaların sürdürüldüğü, davalı tarafından 21/09/2007 tarihinde Fatih Cumhuriyet Savcılığı'na ve Yüksek Öğretim Kurulu'na şikayet dilekçeleri sunulduğu, Fatih Cumhuriyet Savcılığı tarafından 2547 sayılı YÖK Kanunu 53/c-1 maddesi gereğince görevsizlik kararı verilerek dosyanın YÖK'e gönderildiği, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı tarafından yapılan idari soruşturma neticesinde şikayet edilenin, tanıkların, şikayetçilerin beyanları tespit edilip deliller toplanmak sureti ile Soruşturma Komisyonunun davacı hakkında suç unsuru bulunmadığı ve son soruşturma açılmasına gerek olmadığına ilişkin Fezleke tanzim edildiği, Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen raporda, Prof. Dr. M.. Ç..nin disiplin cezası oluşturacak bir suç işlemediği, Ana Bilim Dalı Başkanı olarak sorunların çözümünde görev ve sorumluluğunun gereği olarak serinkanlı, bütünleştirici tutum ve davranışlarla kurum içinde çalışma barışını sağlama yönünde çaba göstermesi hususunda dikkatinin çekilmesinin uygun görüldüğü, cezai yönden ise adı geçen hakkında son soruşturma açılmasına gerek olmadığı kararı verildiği, davalının şikayet dilekçesinde davacının kendisini tehdit ettiği ve hakarette bulunduğuna ilişkin olarak tanık beyanlarının değerlendirilmesinde bir kısım tanıkların bu yönde beyanı bulunduğu, davacının davalıya yönelik tehdit ve hakaret eylemleri nedeniyle Fatih 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2007/419 Esas ve 2009/135 Karar sayılı dava dosyasında davacının manevi tazminat ödemeye mahkum edildiği ve verilen kararın Dairemizin 2009/11785 Esas ve 2010/7479 Karar sayılı ilamı ile takdir edilen manevi tazminat miktarı yönünden düzeltilerek onanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.Şu durumda, davalının, davacı hakkında şikayetçi olmasında bir takım emarelerin bulunduğu anlaşılmakla, şikayetin olağan kuşku üzerine somut emarelere dayandırılarak yapıldığı, davalı tarafından yapılan basın açıklamalarının ise düşünce ve görüş açıklaması niteliğinde olduğunun kabulü ile istemin tümden reddi gerekirken, davalının zararlandırma kastıyla hareket ettiğinin kabulü ile istemin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.