Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 7051 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 11451 - Esas Yıl 2013
MAHKEMESİ : Karaman 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 30/04/2013NUMARASI : 2011/370-2013/257Davacı K.. U.. vekili Avukat A.Y. tarafından, davalı M.. A.. aleyhine 29/09/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 30/04/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava haksız şikayet ve hakaret nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, davalının kendisi hakkında B. ve kamu görevlileri etik kuruluna şikayetleri nedeniyle hakkında rapor hazırlanmasına neden olduğunu ve yerel ve ulusal yayın organlarına verdiği beyanlarda geçen “...ben ahdettim onun koluna bilezik taktırmadan göndermeyeceğim...” şeklindeki ibarelerle yolsuzluk yaptığı,suç işlediği imasında bulunduğunu, tüm bunların kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış,olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 s.lı BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Somut olayda; davalının şikayetleri nedeniyle kamu görevlileri etik kurulu tarafından rapor düzenlendiği ve davacının bir kısım davranışlarının kamu görevlileri etik kurallarına aykırı olduğunun raporda belirtildiği, yine İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu raporunda da bir kısım eylemler nedeniyle davacı hakkında soruşturma izni verilmesi yönünde görüş bildirildiği anlaşılmıştır. Şu halde, dosyası içeriğindeki bilgiler nazara alındığında, şikayet için yeterli emare olması nedeniyle davalının yasal şikayet hakkını kullandığı; yine, davalının basın organlarına verdiği beyanatlarda geçen “...ben ahdettim onun koluna bilezik taktırmadan göndermeyeceğim...” ifadesinin de davacıya yönelik eleştiri niteliğinde olduğu, davacıyı aşağılama ve küçültme kastıyla söylenmediği, eleştiri sınırlarının aşılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırı söz konusu değildir. Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 05/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.