Davacı Orman Genel Müdürlüğü vekili Avukat İ. Nebi tarafından, davalı Ahmet aleyhine 21.12.2004 gününde verilen dilekçe ile 2330 sayılı Kanuna dayalı rücuen tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 17.3.2005 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, 2330 sayılı yasa uyarınca ödenen tazminatın rücuen tahsili istemine ilişkindir. Davacı idare, Orman suçu işleyen bir sanığın yakalanmasında görev alan kadrolu işçi Fahri 'nın olay sebebi ile sanığın saldırısına maruz kaldığını, bu sebeple kendisine nakdi tazminat ödendiğini bildirerek 2330 sayılı yasa gereğince ödediği tazminatın rücuen tahsilini istemiştir. Mahkemece, 2330 sayılı Yasa kapsamındaki ödemelerin rücuen tazmininin talep edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı temyiz etmiştir. 2330 sayılı yasanın 2/5 maddesi gereğince emniyet mensuplarından başka "orman memurları ve personeline" de maruz kaldıkları yaralanmadan dolayı nakdi tazminat ödeneceği öngörülmektedir. Her ne kadar 2330 sayılı yasada ödenen tazminatın sebep olan kişiden rücuen tazminine ilişkin açık bir hüküm yok ise de uygulamada bu tür haksız eylem sonucu ödenen tazminatların eylemi gerçekleştirenden rücuen istenebileceği kabul edilmektedir. (Yargıtay HGK'nun 23/2/2005 tarihli 2005/4-61 Esas, 2005/95 Karar, 11/10/2006 tarih ve 2006/4-671 Esas-2006/646 Karar sayılı ilamları) Bu tür uyuşmazlıkların çözümünde uygulanması gereken ve özel bir nitelik taşıyan 2330 sayılı Yasa ile B.K.'nun rücuya ve birlikte sorumluluğa ilişkin hükümlerinin bir arada incelenmesi önem taşımaktadır. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle göz önünde tutulması gereken 2330 sayılı Yasa hükümlerine göre devlet, bu yasa kapsamı içinde yer alan kamu görevlisinin görevi sırasında ve görevi ile bağlantılı olarak uğradığı zararların öncelikle ödemesini üstlenmektedir. Diğer bir anlatımla, devlet, kamu görevlisinin ölmesi halinde mirasçılarına, yaralanması durumunda ise, yaralanma derecesine göre kendisine nakdi tazminat adı altında yine yasada öngörülen ölçü ve miktarlarda ödemede bulunmayı yükümlenmiştir. Bunun amacı zarar gören kamu görevlisinin öncelikle ve ivedilikle korunmasıdır. Buradaki devletin sorumluluğu, yasadan doğan ve zaman itibariyle öncelik taşıyan bir sorumluluktur. Bu bağlamda devlet öncelikle ve ivedilikle yaptığı bu ödeme ile ilgili olarak, zararlandırıcı eylemin meydana gelmesinde sorumluluğu bulunup bulunmadığını gözetmeden, daha sonra değerlendirme yapılmak ve sorumluluğun kapsamını ve failin kimler olduğunu belirlemek üzere bir bakıma zarar verenin yükümlülüklerini yerine getirmektedir. İşte devlet zarar verenin yükümlülüğü oranında onun yerine geçmek suretiyle yaptığı ödeme nedeniyle ona dönme hakkını elde edebilmektedir. Öte yandan, B.K.'nun 51. maddesinde, zincirleme sorumluluk halleri yer almış ve sorumlu olanlardan tamamının ayrı ayrı hukuki nedenlerden dolayı da olsa zincirleme sorumlu olacakları düzenleme altına alınmıştır. Maddenin şu düzenleniş biçimi itibariyle olaylara uygulandığında, davacı idarenin meydana gelen zarardan yasa gereğince, zarar verenin de haksız eylem nedeniyle sorumlu oldukları kabul edilmek gerekir. İşte devlet, bu yasal sorumluluğu nedeniyle başkaca kimlerin sorumlu olduğunu bu bağlamda zarar vereni belirleme yoluna gitmeden öncelik ve ivedilikle yasadan doğan yükümlülüğünü yerine getirmektedir. Devletin yasadan doğan bu yükümlülüğü sonucu yaptığı ödemenin bir bağış ve atıfet olmadığı işin kapsam ve niteliğinden anlaşılmaktadır. Aksi halde, zarar veren 2330 sayılı Yasa kapsamı içinde yer alan bir görevliye karşı verdiği zarardan sorumlu tutulmamış olacaktır. Böyle bir sonucun hukuken uygun görülemeyeceği açıktır. Şu durumda, devletin yaptığı ödeme nedeniyle zarar verene kusuru oranında rücu etme hakkının var olduğunun kabulü sorumluluk hukukunun genel bir kuralıdır. Zarar veren hukuka aykırı eylemi nedeniyle devleti zarar görene karşı yükümlülük altına sokmuş ve devlet de 2330 sayılı Yasa uyarınca bu yükümlülüğünü yerine getirmiştir. Devletin zarar görene ödeme yapması sonucu, devletin mal varlığında zarar verenin eylemi nedeniyle bir eksilme meydana geldiği, ödemekle yükümlü olan zarar verenin de, borcunun başkası tarafından ödenmesi nedeniyle ödeme miktarı kadar haksız zenginleştiği açıktır. Davacı idare, yaptığı bu ödemenin davalının kusuru oranında rücuen ödetilmesi kararı ile hüküm altına alınmasını isteyebilir. Mahkemelerce, bu hallerde dosyadaki sorumluluk durumuna göre, davalının ödemekle yükümlü olduğu tazminat kapsamı belirlenerek hüküm altına alınması gerekir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalının tazminatla sorumlu tutulması gerekirken 2330 sayılı Kanunda ödemelerin rücuya tabi olduğuna dair herhangi bir düzenlemenin olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle BOZULMASINA ve temyiz eden davacı kurum 5018 sayılı yasa gereğince harçtan muaf olduğundan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17.5.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.