MAHKEMESİ : Diyarbakır 2. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 02/04/2013NUMARASI : 2011/790-2013/133Davacı M.. B.. vekili Avukat F.Ü. tarafından, davalı İ.. K.. aleyhine 25/07/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 02/04/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ile davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.Davacı, Diyarbakır 1. İş Mahkemesi'nde görülmekte olan bir davada davalının vekili olduğunu, davalının cep telefonundan kendisine "Davadan çekiliyorum Mesut Bey, dava sahibi olarak ihtiyaç duyarsam başka bir avukat ile yola devam edeceğim" şeklinde mesaj göndererek kendisini vekillikten azlettiğini, bunun üzerine mahkemeye çekilme dilekçesi sunduğunu, sonrasında davalının kendisini Diyarbakır Barosu'na şikayet ettiğini, bu sebeple üzüntü duyduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.Davalı, davacının iş mahkemesinde görülen davada vekili olduğunu, davacıya ücretinin bir bölümü ve yargılama gideri olarak elden 700 TL verdiğini, sonrasında davacı ile iletişim kurma çabalarının sonuçsuz kaldığını, dava konusunda kendisine sağlıklı bilgi vermediğini, bunun üzerine davacıya telefon mesajı gönderdiğini ancak kesinlikle azletmediğini, davacının da kendisine yazılı olarak tebliğ edilene dek görevinin başında olduğuna ilişkin cevap mesajı gönderdiğini, kendisine bir bildirimde bulunmadan duruşmaya katılmayıp çekilme dilekçesi göndermesi üzerine de şikayet hakkını kullandığını belirtmiş ve davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, şikayetin haksız olduğu gerekçesiyle istemin bir bölümü kabul edilmiştir.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa'nın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Somut olayda; davalı, Diyarbakır Barosu Başkanlığı'na göndermiş olduğu dilekçe ile, tarafından açılan ve iş mahkemesinde görülmekte olan bir davanın 09/11/2010 tarihli duruşmasına öncesinde kendisine herhangi bir bildirimde bulunmadığı halde vekili olan davacının katılmadığını, çekilme dilekçesinin kendisine 25/11/2010 tarihinde tebliğ edildiğini, buna bağlı olarak 10/12/2010 tarihine kadar görevde olması gereken davacının dosyanın sürüncemede kalmasına yol açtığını belirtmiş ayrıca kendisine ödemiş olduğu 700 TL'nin iadesini talep etmiştir. Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu, şikayetli avukatın görevinin 10/12/2012 tarihinde vekalet görevinin sona ermesine rağmen, 09/11/2010 tarihli duruşmaya katılmamış olmasının davanın uzamasına yada herhangi bir usul işleminin yerine getirilmesine yol açmadığı, 700 TL'nin geri ödenmesine ilişkin talebin ise, hukuki ihtilaf olduğu gerekçesiyle davacı hakkında disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Sonuç olarak, vekili ile sağlıklı iletişim kuramadığını belirten davalının, vekilinin duruşmaya katılmaması üzerine söz konusu dilekçeyi gönderdiği anlaşılmaktadır. Olayın oluş biçimi ve yukarıda anılan ilkeler dikkate alındığında şikayet hakkının kullanılması için yeterli emarenin bulunduğu sonucuna varılmalıdır. Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davalının tazminat ile sorumlu tutulmuş olması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının tüm, davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17/04/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.