Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6536 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 10882 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Silifke 2. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 11/04/2013NUMARASI : 2011/518-2013/293Davacı M.. Ö.. vekili Avukat E.G.E. tarafından, davalı R.. A.. aleyhine 24/10/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 11/04/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, Silifke Orman İşletme Müdürlüğü'nde müdür yardımcısı olarak görev yaptığını, davalının 18/12/2009 Silifke Orman İşletme Müdürlüğü tarafından yapılan bir ihaleye katıldığını, ihaleyi bir başkasının kazanması üzerine davalının, kendisi ve ihalede görevli diğer memurlar hakkında şikayette bulunduğunu, ihaleye fesat karıştırma suçlaması ile yargılandığı davadan beraat ettiğini, bu süreçte zor günler geçirdiğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.Davalı, şikayetinin davacıya yönelik olmadığını, tüm ihale komisyonu hakkında şikayette bulunduğunu ve şikayeti neticesinde kamu davası açıldığını, şikayeti yersiz olsaydı dava açılmayıp takipsizlik kararı verilebileceğini, kötüniyetli olmadığı için beraat kararlarını temyiz etmediğini, şikayet hakkını kullandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış,olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Somut olayda, davalı Silifke Orman İşletme Müdürlüğü tarafından düzenlenen bir ihaleye katılmış ancak en düşük teklifi vermesine rağmen teklif mektubunu imzalamamış olması nedeniyle ihaleyi ikinci sıradaki katılımcı kazanmıştır. Davacının da içinde bulunduğu ihale komisyonu görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçlamasıyla kamu davası açılmış, Slifke Asliye Ceza Mahkemesi tarafından eylemin ihaleye fesat karıştırma suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ve dosya Silifke Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmiştir. Slifke Ağır Ceza Mahkemesi tarafından; teklif mektubunda katılımcının imzasının bulunmasının yasal zorunluluk olduğu, daha önce de ihalelere katılmış olan davalının bu durumu bilmesi gerektiği, imza eksikliğinin sonradan tamamlanamayacağı gerekçesiyle sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar verilmiş ve hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Davalı şikayetçi sıfatıyla Cumhuriyet Savcısına vermiş olduğu ilk ifadesinde; kendi teklifi ile ihaleyi kazanan kimsenin teklifi arasında yaklaşık 8.000 TL fark olduğunu, doldurması için verilen teklif mektubunda imza ve kaşe bölümlerini gösteren ibarelerin bulunmadığını belirtmiştir. Dosya kapsamından da teklif mektuplarında imza ve kaşe için özel olarak ayrılmış yerler bulunmadığı anlaşılmaktadır. Şu durumda; davaya konu olayın özellikleri ve gelişim biçimi göz önünde tutulduğunda, şikayet hakkının kullanılması bakımından yeterli emarenin varlığı benimsenmelidir. Yukarıda belirtilen ilke ve saptanan olgular ışığında, davalı yönünden hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği kabul edilmeli ve dava tümden reddedilmelidir. Mahkemece, kısmen kabul kararı verilmesi doğru görülmemiş ve bu yön bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17/04/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.