Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5849 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 10737 - Esas Yıl 2013





Davacılar K.. K.. vd vekili tarafından, davalı H.. T.. aleyhine 06/04/2012 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 18/03/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacılar ve davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre Davacı C.. P..'nin temyiz itirazları reddedilmelidir.2- Davalının temyiz itirazına gelince; Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın tahsili istemine ilişkindir.Yerel Mahkemece, davacılardan CHP'ye yönelik manevi tazminat isteminin reddine; davacı K.. K..'na yönelik manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne dair verilen karar, davacılar ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacılar dava dilekçesinde, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Manisa Milletvekili olan davalının 28.03.2012 tarihinde TV8'de katıldığı ''Erkan Tan'la Başkentten'' adlı programda yaptığı açıklamaların küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte olduğunu, kişilik haklarını ihlal ettiğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.Davalılar cevap dilekçesinde, davacıların siyasi konumları sebebiyle eleştiriye, hatta sert ve ağır eleştiriye açık olmaları gerektiğini, programda kullanılan ifadelerin siyasi eleştiri niteliğinde bulunduğunu, ifade özgürlüğü ve düşünce açıklaması kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Uyuşmazlık, siyasi kişilik olan AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Manisa Milletvekili olan davalının 28.03.2012 tarihinde TV8'de katıldığı ''Erkan Tan'la Başkent'ten'' adlı programda Ana Muhalefet Partisi CHP Genel Başkanı K.. K.. hakkında yaptığı açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde ifade özgürlüğü;"1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlarla kısıtlanmaksızın, bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü de içerir. Bu madde Devletin radyo yayıncılığını, televizyon ve sinema işletmeciliğini izne bağlamasına engel değildir. 2.Bu özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluk içinde hareket edilmesi gerektiğinden, ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü veya kamu güvenliği, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının şeref ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, yargı organının otorite ve tarafsızlığının korunması amacıyla, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukukun öngördüğü formalitelere, şartlara, yasaklara ve yaptırımlara tabi tutulabilir." şeklinde tanımlanmıştır.Liegens v. AVUSTURYA, Feldek v. SLOVAKYA, Oberschlick v. AVUSTURYA davalarında siyasi kişiliklere yönelik kullanılan ifadeleri değerlendiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi;"Liegens v. AVUSTURYA"( Başvuru No: 9815/82 ) davasında;Eski başbakan ... ile seçimlerden birinci çıkan siyasi parti başkanı arasında bir takım olayların yaşandığı, basına yansıyan bir kısım açıklamaların bulunduğu ayrıca 2. Dünya Savaşı sırasında Rusya'daki Alman hattının ötesine geçerek sivilleri katlettiği iddia olunan ilk SS Tugayında görev yapmakla suçlanan liberal parti başkanı ... ile koalisyon kurulması tartışmalarının yaşandığı bir sırada, gazeteci olan Liegens, Profil adlı Viyana Dergisinde yayımlanan iki ayrı yazısında; o tarihte federal hükümetin Başbakanına yönelik olarak 'En Adi Fırsatçılık(adi oportunism)', 'ahlakdışılık' ve 'şerefsizlik' biçiminde ifadeler kullanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi;“...Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını. Bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğu, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamayacağını (bk. Handyside kararı, parag. 49). Bir siyasetçiye yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar; bu nedenle daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır. Hiç kuşku yok ki, Sözleşme’nin 10(2). fıkrası, başkalarının, yani bütün bireylerin itibarının korunmasına imkan verir; bu koruma, siyasetçileri şahsi sıfatları dışında hareket ettikleri zaman da içine alır. Ancak bu gibi durumlarda söz konusu korumanın gerekleri, siyasi meseleleri açık biçimde tartışmanın yararıyla bağlantılı olarak tartılmalıdır.” gerekçesiyle kullanılan sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir. "Feldek v. Slovakya" (Başvuru No: 29032/95) davasında; ..’in bakan olmasından hemen sonra hakkında Nazi ordusunda SS birliklerinin üyesi olduğu konusunda makaleler yayınlanmış,‘Faşist Geçmişli Bir Bakan Olmadan Daha Güzel Bir Slovakya Fotoğrafı’ başlıklı makale kaleme alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başvuranın açıklamalarının tartışılmasında kamu yararı bulunan siyasi bir konuyla ve Slovakya’nın tarihiyle ilgili olduğunu ve Slovakya’nın gelecekteki demokratik gelişimini etkileyebileceği, açıklamanın kaynak içermemekle birlikte daha önce basında yer alan bir takım gerçeklere dayandığı, özgür siyasi tartışmanın teşvik edilmesinin demokratik bir toplumun niteliği olduğunu belirleyip kendisini gerek basının gerek kamuoyunun yakın denetimine açmış olan politikacıların kendilerine karşı yapılan eleştirilerde diğer bireylere nazaran daha fazla hoşgörü göstermesi gerektiğini vurgulayarak sözkonusu makalenin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir. "Oberschlick v. Avusturya"( Başvuru No:20834/92) davasında; Viyana'da yayınlanan Forum Dergisi'nin editörü ve aynı zamanda gazeteci olan Oberschlick, Avusturya Liberal Demokrat Parti Genel Sekreterinin seçim konuşmaları sırasında “göçmen ailelerine yapılan aile yardımının yarıya indirilmesi gerektiğini” savunması üzerine konuşmayı ayrımcılığı ve suça teşviki savunma şeklinde nitelendirmiş, ayrıca bu siyasal lideri, Nazi düşünceleri savunmakla suçlamış, başka kişilerle birlikte söz konusu siyasal lider hakkında koalisyon ortağı partinin genel sekreterine suç isnadında bulunarak bunu dergide yayınlamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; politikacının itibarının korunması ihtiyacının, siyasi konuların özgürce tartışılmasının sağlayacağı yararla dengelemek zorunda olduğuna işaret ederek, hoş görülebilir eleştiri sınırının bir politikacı söz konusu olduğunda, sade vatandaşa oranla daha geniş olduğunu, siyasetçilerin özellikle kamuya yaptıkları beyanları, şüpheli ve tartışmaya sebebiyet veren eleştiriler içerdiğinde daha geniş bir hoşgörü ortaya koymaları gerektiğini açıklayarak dergi yayınının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir. Davaya konu olaya gelince; "4+4+4" olarak ifade edilen eğitim sistemindeki değişiklik tartışmalarının yaşandığı bir dönemde, davalı AKP Genel Başkan Yardımcısının TV8'de katıldığı ''Erkan Tan'la Başkentten'' adlı programda, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı K.. K.. hakkında; "...Dün söylediğinden bugün vazgeçmekten başka bir şey bilmediği, onun için de isminin Çarkçı Kemal olarak bilindiği...", "...yalan ve dolanlarla dolu konuştuğu..." şeklinde ifadelerde bulunduğu anlaşılmaktadır.Davaya konu edilen ifadelerin eğitim sistemindeki değişikliklerin konuşulduğu bir zaman diliminde bu konuda daha önceden açıklamalarda bulunan davacı K.. K..'na cevap niteliğinde söylendiği anlaşılmaktadır. Konuşmanın bütünü, konuşmanın yapıldığı zaman dilimi, konuşmayı yapan ve hakkında konuşulan kişinin ülkenin siyaseti konusunda etkili siyasi kişilikler olması ile yukarıda açıklanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ve bunun uygulamasına yönelik Avrupa İnsan hakları Mahkemesinin kararları gözetildiğinde açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Şu halde, açıklanan nedenlerle davacı K.. K..' na ilişkin davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde kısmen kabul kararı verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle karar bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın (2) nolu bentte açıklana nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, Davacı C.. P..'nin temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine, bozma nedenine göre davacı K.. K..'nun temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 07/04/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.