Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 552 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 19092 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Balıkesir 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 19/09/2013NUMARASI : 2012/196-2013/242 Davacı Z.. Y.. tarafından, davalı E.. G.. aleyhine 20/04/2012 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 19/09/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat davasıdır. Mahkemece, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, davalının kendisi hakkında cinsel taciz,tefecilik, hakaret ve tehdit suçunu işlediğinden bahisle şikayette bulunduğunu, hakkında Balıkesir 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2011/645 Esas no ile kamu davası açıldığını ancak yapılan yargılama sonucunda beraatine karar verildiğini, bu olaylar nedeniyle manevi olarak zarar gördüğünü belirterek haksız şikayet nedeniyle manevi tazminata karar verilmesini istemiştir.Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış,olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.Somut olayda; davalı, savcılığa sunduğu şikayet dilekçesinde, davacının gönderdiği telefon mesajları ile kendisine cinsel tacizde bulunduğunu, borç olarak aldığı parayı ödemesine rağmen paranın faizini istediğini belirterek şikayetçi olmuş, soruşturma sonunda davacının telefonundaki bir kısım mesajlar nedeniyle “tehdit” suçundan kamu davası açılmış, diğer mesajların ise hakaret, cinsel taciz vs niteliğinde olmadığından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, tehdit suçundan yapılan yargılama sonunda ise, mesaj gönderilen telefonun sanığa (davacıya) ait olmaması nedeniyle delil yetersizliğinden beraatine karar verilmiştir. Dosya incelendiğinde mesajların muhatabının (hedefinin) davalı olduğu açıkça görülmektedir. İletiyi sağlayan cihazın davacıya ait olmaması, davacının eylemini ortadan kaldırmayacağı gibi davalının uğradığı zararı da ortadan kaldırmamaktadır. Şu halde, şikayet için yeterli emare olması nedeniyle davalının yasal şikayet hakkını kullandığı anlaşıldığından, mahkemece istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, şikayet hakkını hukuka uygun kullanmadığı gerekçesiyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 20/01/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.