Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 538 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 974 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 15/07/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 22/09/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, haksız eylem nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, Adliyesinde hâkim olarak görev yaptığını, yetkili olduğu Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/167 esas sayılı dosyasında davacı vekili olan davalının, 18/06/2013 havale tarihli hâkimin reddi taleplerinin gerekçeleri hakkında Mahkeme Hâkimliğine sunduğu dilekçede kullanılan ifadelerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup, manevi olarak üzüntüye sebebiyet verdiğini belirterek uğradığı manevi zararın ödetilmesini istemiştir.Davalı, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, davaya konu dilekçede yer alan "...vekilin yetkisizliğine rağmen, mahkemeyi yönlendirmesine, her talebinin ara karar olarak yerine getirilmesine ve yargılamayı çekişmeli hale getirmesine ön ayak olmuş ...", "...bu vekilin talep ve telkinleri doğrultusunda...", "...davayı takip eden vekilin güdümünde yargılamayı sürdüren, …sayın hakim, tarafsızlığını yitirmiştir...." şeklindeki cümlelerde yargılamayı yürüten davacı hakimin hiç olmaması gerektiği şekilde karşı tarafla işbirliği yapmış, hatta tamamen karşı tarafın söylediklerini yapan birisi olarak tanımlandığı, hatta dilekçede açıkça güdümlü olduğunun yazıldığı, hakimin tarafsızlığını yitirdiğine dair kanaatini anlatırken hakimin kişiliği ile ilgili yorum yapılarak kişilik haklarına yönelik saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.AİHM'nin 22 Nisan 2013 tarihli, 48876/08 başvuru no’lu kararında; “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini...” ifade etmektedir.AİHM 21 Mart 2002 tarihli, 31611/96 başvuru no’lu, başvurucunun yargılama sırasında kullandığı ifadelerden ötürü hakkında hakaret davası açılarak para cezasına çarptırıldığı Nikula – ... davasında, resmi görev yapan memurlara karşı kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade kişilere göre daha geniş olduğunu, ancak bu memurların davranışlarının, tıpkı politikacılar gibi, sürekli denetim altında olacağı ve bu nedenle her türlü eleştiriye göğüs germeleri gerektiği anlamına gelmediğini, aksine görev başındaki memurların sözlü hakaret mahiyetindeki saldırılara karşı korunması gerektiğini yinelemiştir. Bununla birlikte AİHM’e göre, bu davada hakaret içeren bir saldırı söz konusu değildir. Başvuranın temel eleştirisi, sert de olsa, savcının dava devam ederken seçtiği yöntem hakkındadır. Dolayısıyla, savcının mesleki veya diğer nitelikleri hedef yapılmamıştır. Bu nedenle AİHM’e göre, savcı bu eleştirileri hoşgörü ile karşılamalıdır. AİHM, ayrıca, içtihadındaki sonucuna ulaşırken, ifadelerin medya önünde değil, sadece duruşma salonunda söylenmiş olduğunu da özellikle vurgulamıştır. Nitekim AİHM, göre ancak çok istisnai hallerde savunma avukatının ifade özgürlüğüne getirilen bir sınırlama kabul edilebilecektir.Dosya içeriğinden; davaya konu 18/06/2013 havale tarihli hâkimin reddi taleplerinin gerekçeleri hakkındaki dilekçenin .... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/167 esas sayılı dosyasına sunulduğu, davacının bu mahkemenin yetkili hâkimi, davalının da anılan dosyada davacı vekili olduğu, talebin Türk Medeni Kanunu'nun 405. maddesi uyarınca kısıtlama kararı verilmesine ilişkin olup; mahkemece sağlık kurulu raporunda belirtilen demansın akıl hastalığı olmadığı, kısıtlanması istenilenin duruşmada sorulan sorulara mantıklı cevaplar verdiği gerekçesi ile davanın reddedildiği, davacının temyizi üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 2012/15176 esas, 2013/2735 karar sayılı 28/02/2013 tarihli ilamıyla, alınan sağlık kurulu raporunda adı geçenin günlük işlerini yerine getiremeyeceği, yardıma muhtaç olduğu ve diğer rahatsızlıklarının yanında hafif düzeyde demans olduğu ve dinlenmesinde yarar bulunmadığı ve vasi atanması gerektiğinin açıklanmış olduğu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde ''Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.'' düzenlemesi yer almışsa da davanın niteliği itibariyle özel bilgiyi gerektirdiği, Türk Medeni Kanunu'nun 405. maddesi koşulları gerçekleşmiş olduğundan mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddedilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda anılan ilkeler somut olay açısından değerlendirildiğinde; dava konusu dilekçe, yargılama sürecinde hâkimin seçtiği yönteme yönelik sert de olsa eleştiri olup yargılamanın uzamasına tepki niteliğindedir. Bu nedenle hak arama özgürlüğü kapsamında mahkemeye sunulan dilekçe ile ifade özgürlüğünün sınırlarının aşıldığından söz edilemez. Şu halde davanın tümden reddedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kısmen kabul edilmiş olması doğru görülmemiş, açıklanan nedenlerle kararın bozulmasını gerektirmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18/01/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.