Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4309 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 8819 - Esas Yıl 2009





Davacı Ahmet vekili tarafından, davalı T.C. Maliye Bakanlığı aleyhine 29.01.2008 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 05.03.2009 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, tapu sicilinin tutulmasından dolayı uğranılan zararın, Devletin sorumluluğuna ilişkin Medeni Yasa'nın 1007. maddesi gereğince, ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, istem reddedilmiş, karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur. Davacı, tapu sicilinde adına kayıtlı bulunan 104 ada 83 parsel sayılı taşınmazın, davalı Hazine tarafından açılan tapu iptali ve tescil davası sonunda orman sınırları içinde kaldığı saptanarak, tapusunun iptaline karar verildiğini ve kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini belirterek, taşınmazının elinden çıkması nedeniyle uğradığı zararın ödetilmesin! istemiştir. Davalı ise, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Yerel mahkemece, öncesi orman olan bir taşınmazın özel mülkiyete konu olamayacağı, verilen tapu kaydının hukuki yönden geçerli olmadığı, iptal davasında da yasanın uygulandığı ve taşınmazın orman olarak sınırlandırıldığı gerekçesi ile istemin reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, 1965 yılında satın alma yoluyla edindiği taşınmazın davacı adına tespit ve tescil edildiği anlaşılmaktadır. Mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35/1 ve Medeni Yasa'nın 683. maddeleri ile iç hukuk yönünden, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi Ek Protokol 1-1 maddesi gereğince de uluslararası hukuk yönünden güvence altına alınmış temel haklardandır. Anayasa'nın 35/1. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, Medeni Yasa'nın 683. maddesinde de bir şeye sahip olan kimsenin, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarruf etme yetkisi bulunduğu ve sahibinin, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı geri alma davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği vurgulanmıştır. Diğer yandan, Anayasa'nın 35/2 ve 3. maddeleri gereğince mülkiyet hakkı, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir ve mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Öte yandan; ormanlar, kural olarak özel mülkiyet alanı dışında ve özel mülkiyete konu olamayacak kamu mallarıdır. Bunun sonucu olarak ormanlar, zamanaşımı yoluyla kazanılmaz ve haczedilmez. Bu özelliklerinden dolayı Anayasa'nın 169. maddesinde ayrı bir bölümde düzenlenmiş olan ormanların yukarıda sayılan nitelikleri vurgulanmıştır. Ne var ki, bu sınırlandırma veya kaldırma gerçekleştirilirken Anayasa'nın 90/5. maddesi gereğince iç hukukun üstünde sayılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan düzenlemelere göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından oluşturulan 30.05.2006 gün ve 1262/02 sayılı kararda da belirtildiği gibi "...bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin...", "...kamu yararına meşru bir amaç gütmesi...", bu önlem alınırken "...başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir oransallık ilişkisi olması gerektiği...", kişinin "...kişisel ve haddinden fazla yük taşıma zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı..." açıktır. Diğer bir anlatımla, mülkiyet hakkının bir bölümünden veya tamamından yoksun bırakılan kişinin mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında akla uygun (makul), kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması zorunludur. Kişinin mülkiyet hakkı kamu yararı gereğince sona erdirilirken, karşılıklı hak ve adalet dengesinin sağlanması amacıyla mülkiyet hakkı sahibine tazminat niteliğinde bir bedelin ödeneceği de kuşkusuzdur. Tazminat ödenmesinin nedeni yasa dışı bir işlemden değil, hak ve adalet dengesinin sağlanmasından kaynaklandığından, taşınmazın tam değerinin karşılaması da gerekli değildir. Bu düşünce, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir kararında "...Ulusal hukuk ihlalin yol açtığı sonuçları tam olarak gidermeye imkan tanımıyorsa 41. madde AİHM'yi uygun gördüğü adil bir tazminata hükmetmeye yetkili kılar..." biçiminde dile getirilmiştir. Bu açıklamalardan sonra; taşınmaz ile ilgili sicilin tutulması ve taşınmaz ile ilgili sınırlama varsa bunları tapu siciline yazdırması gereken davalı Hazine, davacı adına tapu düzenledikten bir süre sonra, taşınmazın orman niteliğinde olduğuna ya da öncesinin orman olduğuna ilişkin tapu kaydında bir sınırlama ve açıklama (şerh) bulunmadığı halde, aynı yerin orman niteliğinde olduğunu ileri sürerek düzenlediği tapuyu iptal ettirmiş bulunduğundan, taşınmazı elinden çıkan davacıya, hak ve adalete uygun bir tazminat ödemekle yü-kümlüdür. Yerel mahkemece açıklanan olgular ve Medeni Yasa'nın 1007. maddesi gereğince tapu kaydının tutulmasından doğan tüm zararlardan Devletin sorumlu olduğu gözetilerek; davalının, hak ve adalet ölçüsünde belirlenecek uygun bir tazminat ile sorumlu tutulması gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 13.04.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.