Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4094 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 1255 - Esas Yıl 2015





Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat Üzüm Ateş tarafından, davalı ... ve diğeri aleyhine 15/07/2003 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen 13/05/2010 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 16/12/2014 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine taraflardan kimsenin gelmediği görüldü, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü. Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur. Davacı, davalıların sahibi oldukları Anadolu'da ... Gazetesi'nde sürekli aleyhinde yayınlar yapıldığını, 17/06/2003 günlü sayısında fotoğrafının altına yazılan başlık ile haberin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu beyan ederek uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.Davalılar, davacının Mersin/Yenice'de bir konser sırasında hükümete ve diyanet işleri başkan yardımcısına ilişkin sözlerinin haber haline getirilmesinin dava konusu yapıldığını, bir çok basın organında da aynı haberin yayınlandığını, davacının dava konusu ettiği habere kendi sözleri ile neden olmasından dolayı davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.Mahkemece, dava konusu edilen haberde, davacının kendi beyanlarının eleştiri sınırları içinde kalınarak yayınlandığı, davacının kamuya mal olmuş bir insan olması nedeniyle söylediklerinin haber değeri taşıdığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiştir. Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, dava konusu haberde davacının fotoğrafı basılıp fotoğrafın üzerine ismi de yazıldıktan sonra altına büyük puntolarla dava konusu ibarenin yazıldığı, sonrasında davacının bir konseri sırasında diyanet işleri başkanı ve hükümete yönelik kullandığı kelimelerden ve bu sözlerine ilişkin yaptığı açıklamalardan bahsedildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki haberin veriliş biçimine bakıldığında normal bir okuyucuda oluşturacağı algının bu kelimenin davacı için kullanıldığı biçiminde olduğu sonucuna varılmıştır. Gerçekten de davacının bir konseri sırasında diyanet işleri başkanına karşı söylediği sözlerden dolayı hakkında ceza davası ve tazminat davası açıldığı, ceza davasında hakaret suçundan mahkum edildiği, manevi tazminat davasının da kısmen kabul edildiği, kararın dairemizce de onandığı sonuç olarak söz konusu kelimenin muhatabının kişilik haklarına saldırı olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Şu durumda, dava konusu haberde davacının fotoğrafının altına büyük puntolarla yazılan ve davacıya yönelik kullanıldığı anlaşılan kelimenin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunun kabulü ile davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 02/04/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.