MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 2. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 30/01/2013NUMARASI : 2011/540-2013/58Davacı Ş.. Ç.. vekili Avukat M.. S.. tarafından, davalılar S.. Y.. vd aleyhine 07/09/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 30/01/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalılar vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, taraflarca temyiz edilmiştir.Davacı vekili, davalı Şirket'e ait gazetenin 15.08.2011 tarihli nüshasının 3. sayfasında “Polisin suratını dağıtabilirdim” başlığı ile müvekkili hakkında yapılan asılsız ve gerçek dışı yalan haberin manşetten yayınlandığını, müvekkiline bu şekilde hakaret edildiğini iddia ederek, davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir. Davalılar vekili ise, haberin tanık V.. A..'nın açıklamalarına uygun olduğunu, haberin gazetenin özen yükümlülüğü çerçevesinde bizzat kaynağından öğrenilerek yazıldığını, haberde belirtilen iddiaların savcılık soruşturma dosyaları kapsamında yer alan içeriğe uygun olduğunu, dava konusu haberin toplumsal ilgiye haiz güncel bir konuda sadece kamu yararı gözetilmek suretiyle kaleme alındığını, özle biçim arasındaki dengenin titizlikle korunduğunu, kişilik haklarının ihlal edilmediğini, talep edilen manevi tazminatın fahiş olduğunu, istenen faiz türünün yersiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece; tanık V.. A..'nın davalı gazete muhabiri S.. Y.. ile röportaj yaptığı, davacının fotoğrafının yayında kullanıldığı, ancak dosya kapsamı ve anılan tanığın beyanından tanığın sarf etmediği sözlerin yayında yer aldığı ve bu sözlerin davacının kişilik haklarını zedeler mahiyette olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle istemin bir bölümü kabul edilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Davalı şirkete ait Hürriyet gazetesinin 15.08.2011 günlü sayısında “Polisin suratını dağıtabilirdim” başlığı altında yayımlanan haberde davacı ve tanık arasında yapılan alım-satım ilişkisine yer verilmiştir.Okuyucunun ilgisini artırmak amacıyla, habercilik tekniğine uygun olarak, özle biçim arasındaki denge korunarak kullanılan çarpıcı başlık kişilik haklarına saldırı oluşturmaz. Dava konusu haberde kullanılan başlık haberin içeriği ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde; özle biçim arasındaki dengenin korunduğu, yargılamanın dayanağı olan belgelere dayanılarak yayımlanan haberin görünür gerçekliğe uygun olduğu, hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği ve davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı sonucuna varılmaktadır.Mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle davalılar yararına BOZULMASINA; bozma nedenine göre davacının tüm, davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 10/03/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.